Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 41 |
a
lTınCı
S
öz
mazhar olmak:
ulaşma, kavuş-
mak.
mertebe:
mevki, makam.
misal:
örnek.
mizan:
terazi, ölçü.
muharebe:
savaş, harp.
mü’min:
Allah’a inanan.
mülk:
mal.
müstahak:
hak eden.
nefs-i pürheves:
istek ve arzular-
la dolu nefis.
netice:
sonuç.
rab:
besleyen, yetiştiren, terbiye
eden Allah.
resul-i kerîm
: Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselâm.
saadet:
mutluluk.
sultan:
hükümdar, saltanat sahi-
bi.
suret:
tarz, usul, yol.
tebdil:
değiştirme.
ticaret-i azîme:
büyük ticaret.
yaver-i ekrem:
Cenab-ı Hakkın
emrinde çalışan, en makbul ve
cömert memuru.
zahirî:
dışa, maddî yüze ait.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
azap:
ceza, eziyet.
bahis:
konu.
bâkî:
ebedî, daimî, ölmez, son-
suz,
bâtınî:
içe ait, içte olan.
cisim:
beden.
daire-i hayat:
hayat dairesi.
dürbün:
uzağı görmeye yara-
yan alet.
ebed:
sonsuzluk.
ezel:
geçmiş ve geleceği bir-
likte kapsama, zamanla sınırlı
olmama.
fânî:
geçici, son bulan.
ferman-ı ahkem:
kuvvetli
emir.
gıpta etmek:
imrenmek, özen-
mek.
giriftar:
tutulmuş, yakalanmış.
hakikat:
gerçek.
Hâlık:
her şeyi yoktan yara-
tan Allah.
has:
özel, hususî.
hasse:
duygu.
hayal:
zihinde tasarlanan, düş.
keyif:
memnunluk, neşe.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
lütuf:
hoşluk, iyilik.
mâmelek:
sahip olunan şey.
1.
Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara cennet vermek suretiyle sa-
tın almıştır. (Tevbe Suresi: 111.)
“Yok yok, padişah kimdir? Ben mülkümü satmam,
keyfimi bozmam.”
Biraz zaman sonra, birinci adam öyle bir mertebeye
çıktı ki, herkes hâline gıpta ederdi. padişahın lütfuna
mazhar olmuş, has sarayında saadetle yaşıyor. diğeri
öyle bir hale giriftar olmuş ki; hem herkes ona acıyor,
hem “Müstahak!” diyor. Çünkü hatasının neticesi olarak
hem saadeti ve mülkü gitmiş, hem ceza ve azap çekiyor.
İşte, ey nefs-i pürheves! Şu misalin dürbünü ile haki-
katin yüzüne bak:
Amma, o padişah ise, ezel ebed sultanı olan rabbin,
Hâlık’ındır.
Ve o çiftlikler, makineler, aletler, mizanlar ise, senin
daire-i hayatın içindeki mâmelekin ve o mâmelekin için-
deki cisim, ruh ve kalbin ve onlar içindeki göz ve dil, akıl
ve hayal gibi zahirî ve bâtınî hasselerindir.
Ve o yaver-i ekrem ise, resul-i kerîm’dir.
Ve o ferman-ı ahkem ise, kur’ân-ı Hakîm’dir ki, bah-
sinde bulunduğumuz ticaret-i azîmeyi şu ayetle ilân edi-
yor:
(1)
n
ás
æn
÷r
G o
º o
¡n
d s
¿ n
Ép
H r
º o
¡n
dG n
ƒ r
en
Gn
h r
º o
¡°n
ùo
Ør
fn
G n
Ú/
æp
er
D
ƒ o
Ÿr
G n
øp
e …'
ô n
à°r
TG %G s
¿
p
G
Ve o dalgalı muharebe meydanı ise, şu fırtınalı dünya
yüzüdür ki; durmuyor, dönüyor, bozuluyor ve her insa-
nın aklına şu fikri veriyor: “Madem her şey elimizden çı-
kacak, fânî olup kaybolacak. Acaba bâkîye tebdil edip,