Ve h i m
“Şimdiki zamanda terakkiyata ve saadet-i dünyeviyeye
sarf-ı himmet lâzımken, böyle taassup ve teşettütü intaç
eden din meselesi meşrutiyette esas tutulsa bazı mehazi-
ri intaç eder.”
İr ş a t
dünyada tedennimizin sebebi, dinimize riayetsizlikten-
dir. Hem de intizam-ı idareden ziyade, tehzib-i ahlâka
muhtacız. Mühezzib-i ahlâk da dindir. dünya için din ih-
mal olunmaz. Biz vatanı din ve Haremeyn için severiz.
dünyayı da din için imar edeceğiz.
(1)
m
øj/
O n
Óp
H n
É«r
f t
ódG?p
a n
ô r
«n
N n
’
Madem ki meşrutiyette hâkimiyet millettedir; mevcudi-
yet-i milleti göstermek lâzımdır. Milliyetimiz ise yalnız İslâ-
miyet’tir. zira anasır-ı İslâmiyenin revabıt ve milliyetleri
İslâmiyet’ten başka, Hazret-i nuh
(
As
)
evlâtlığıdır. nasıl
ki, az bir ihmal ile, tavaif-i mülûk temelleri atıldı ve on üç
asır evvel İslâmiyet’in darbesiyle ölen asabiyet-i cahiliye
ve kavmiyeyi ihyaya başlamasıyla, fitneyi ikaza başladı.
Ve h i m
“Bu cemiyet tefrika verir ve ye’si intaç ve vehmi tevlit
eder.”
İr ş a t
Bu, tefrika değil, müteferrik cemiyetleri tevhid etmek-
tir; yeis vermez, ümid-i hayat ve ittihat verir. Şöyle ki:
sistemi.
mevcudiyet-i millet:
milletin var-
lığı.
mühezzib-i ahlâk:
ahlâkı düzel-
ten, güzelleştiren.
müteferrik:
dağınık, ayrı ayrı.
revabıt:
rabıtalar, bağlar.
riayet:
uyma, gözetme.
saadet-i dünyeviye:
dünya ile il-
gili saadet, dünya mutluluğu.
sarf-ı himmet:
himmetini sarf et-
mek, gayret göstermek.
taassup:
bağnazlık.
tavaif-i mülûk:
küçük devletler,
beylikler.
tedenni:
gerileme, daha kötü bir
dereceye düşme.
tefrika:
ayrılık, bölünme.
tehzib-i ahlâk:
ahlâkı güzelleştir-
me; kötü huyları giderme.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelişme-
ler, yükselişler.
teşettüt:
dağınıklık, perişaniyet.
tevhid:
birleştirme.
tevlit:
doğurma, sebep olma.
ümid-i hayat:
hayat ümidi.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve esas-
sız düşünce.
yeis:
ümitsizlik.
ziyade:
çok, fazla.
anasır-ı islâmiye:
Müslüman
unsurlar, milletler.
asabiyet-i cahiliye:
kendi mil-
letine karşı gösterilen aşırı ve
körü körüne taraftarlık.
asabiyet-i kavmiye:
ırkçılık,
kendi milletinden olanı kayır-
ma gayreti, şovenlik.
cemiyet:
topluluk, birlik.
evvel:
önce.
fitne:
karışıklık, bozgunculuk.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hük-
mediş, egemenlik.
Haremeyn:
iki mukaddes ha-
rem, müşrik ve kâfirlere yasak
olan Mekke’deki Kâbe ve Me-
dine’deki Mescid-i Nebevî.
ihmal:
boşlama, önemseme-
me.
ihya:
diriltme, hayat verme.
imar:
mamur, bayındır hale
getirme, şenlendirme.
intaç:
netice verme, sonuçlan-
dırma.
intizam-ı idare:
düzenli yöne-
tim.
irşat:
doğru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
ittihat:
birleşme, birlik oluş-
turma.
mehazir:
mahzurlar sakınca-
lar.
mesele:
önemli konu.
meşrutiyet:
bir hükümdarın
başkanlığı altındaki millet
meclisi ile idare edilen devlet
1.
Dinsiz dünyada hayır yoktur.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 89 |
m
akalâT