İr ş a t
İttihad-ı Muhammedî ikidir: Biri aksa’l-maksattır ki,
umum mü’minler imanla dâhildir; diğeri onun tezahür ve
tecellisine bilfiil hizmet eden cemiyettir ki, mukaddimesi-
dir. Buna resmen intisap, şeriat-ı Ahmediyenin ahkâm-ı
münifesine müraata azm-i kat’î iledir. Bu azim ve tevbe-
ye karşı taannüt edenler evhama düşüyorlar.
Hem de bu cemiyetten maksat, ittihad-ı Muhammedî-
yi tecelli ettirmektir. Ve o hakikat-i sakite ve sakineyi ih-
tizaza getirmektir. Bu cemiyete gayet cazibedar ve cellâp
bir ünvan lâzımdır ki, nur-i iman ile münevver olan mu-
vahhidîni cezbedebilsin. sair cemiyetlerde, müsemma is-
mini arıyor. Bunda ise, isim müsemmasını arıyor.
Hem de “kur’ân” lâfzı her ayete ve lâfz-ı âlem her
nev’e ve su lâfzı her katreye ıtlakları gibi; cemî mü’minî-
ne muhit olan “İttihad-ı Muhammedî” ünvanı, her bir ce-
miyet-i İslâmiyeye ıtlak olunabilir. nasıl ki umum mü’min
Muhammedîdir, her ferd-i mü’min de Muhammedîdir;
biz de Muhammedîyiz, Ahmedîyiz.
Ve h i m
“Böyle cemiyet ve fırkaların teşekkülâtı hükûmetin za-
yıflamış olan itaatini ve icraatını haleldar edecek. zira te-
meddün-i hakikîye el’an mazhar olamamışız. Ve vahşet
ve cehaletten de husumet ve taassup çıkıyor.”
ahkâm-ı münîfe:
yüksek, büyük
hükümler.
ahmedî:
Hz. Muhammed’e (
ASM
)
getirdiği dinle birlikte gönülden
inanan.
aksa’l-maksat:
maksadın son sını-
rı, noktası.
azim:
kesin karar; kasıt, niyet.
azm-i kat’î:
kesin karar, kat’î azim.
bilfiil:
fiil hâlinde, yaparak.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
cehalet:
cahillik.
cellâp:
ilgi çekici.
cemî:
bütün.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cemiyet-i islâmiye:
İslâm toplulu-
ğu.
cezp:
kendine doğru çekme, çekil-
me.
dâhil:
girme, içinde olma.
el’an:
şimdi, henüz, şimdiye kadar.
evham:
vehimler, zanlar, kuruntu-
lar.
ferd-i mü’min:
mü’min olan, ina-
nan kişi.
fırka:
topluluk, grup, cemaat.
gayet:
son derece.
hakikat-i sakite ve sakine:
sus-
kun ve durgun hakikat, gerçek.
haleldar:
bozma, bozulma, bozul-
muş.
husumet:
düşmanlık.
ıtlak:
genelleştirme, umumî hâle
getirme.
icraat:
işler.
ihtizaz:
titreme, harekete geçir-
me.
intisap:
mensup olma, bağlanma,
girme.
itaat:
söz dinleme, boyun eğme,
emre uygun hareket etme.
ittihad-ı muhammedî:
Süheyl Pa-
şa, Mehmed Sadık, Ferik Rıza Paşa,
Derviş Vahdeti ve arkadaşları tara-
fından İstanbul’da 5 Nisan 1909 ta-
rihinde kurulan bir cemiyet;
Müslümanların birlikteliği.
katre:
damla.
lâfz-ı âlem:
âlem sözü.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
muhammedî:
Müslüman olan, Hz.
Muhammed’e (
ASM
) getirdiği dinle
birlikte gönülden inanan kimse.
muhit:
ihata eden, kuşatıcı.
mukaddime:
başlangıç.
muvahhidîn:
muvahhitler, Allah’ın
varlığına ve birliğine inananlar.
mü’min:
iman eden, inanan.
mü’minîn:
iman etmiş olanlar,
inananlar.
münevver:
nurlu, ışıklı, parlak.
müraat:
gözetme, riayet et-
me.
müsemma:
isimlendirilmiş, ad
verilmiş.
nevi:
tür, çeşit.
nur-i iman:
iman nuru, Al-
lah’ın varlığına, yaratıcılığına
inanmadaki gönül, kalb ve fikir
aydınlığı.
resmen:
resmî olarak, resmî
bir şekilde.
sair:
diğer, başka, öteki.
şeriat-ı ahmediye:
Hz. Mu-
hammed’in (
ASM
) tarif ettiği,
getirdiği ve bildirdiği şeriat; İs-
lâm dini.
taannüt:
inat etme, ayak dire-
me, direnme.
taassup:
kendi din ve milletini
çok üstün tutarak, başka din
ve milletten olanlara kin ve
nefret besleme.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
temeddün-i hakikî:
gerçek
medenîleşme.
teşekkülât:
teşekküller, olu-
şumlar , meydana gelişler.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
umum:
bütün.
ünvan:
san, ad.
vahşet:
yabanî ve vahşî olan
şey, medeniyetin zıddı.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
zaif:
zayıf.
m
akalâT
| 86 |
Eski said dönEmi EsErlEri