Saniyen
: Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden ce-
miyetlerin iki şartla umumunu takdis ve onlarla ittihat
ederiz. Birinci şart, meşruta-i meşruayı muhafaza etmek-
tir. İkinci şart, muhabbet üzerinde hareket etmek ve baş-
ka cemiyet-i İslâmiyeye leke sürmekle kendine kıymet
vermeye çalışmamak. Birinde hata bulunsa, müfti-i üm-
met olan cemiyet-i ulemanın efkâr-ı umumiyelerine ha-
vale etmek, hem de cemiyetin kuvvetiyle hâkim ve mü-
tehakkim olmamaktır. zira tahakkümat-ı siyasiyenin lez-
zetiyle herkes sermest oluyor, vazgeçmek istemiyor.
Salisen
: İ’lâ-i kelimetullaha müteveccih olan bir cemi-
yet-i diniye, hiçbir garaza vasıta olamaz; isterse de mu-
vaffak olmaz. Hak ve hakikatin hatırı âlîdir, hiçbir şeye
feda olunmaz. Şeriat vasıta-i garaz olamaz. nasıl sürey-
ya süpürge olur veya üzüm salkımı gibi yenilir? Şems-i İs-
lâmiyeye “püf, püf” eden cinnetini ilân eder.
ey dinî Cemiyetler!
Maksadımız, müteferrik cemiyetler maksatta ittihat et-
meleridir. Mesalikte ittihat mümkün olmadığı gibi, caiz
de değildir. zira taklit yolunu açar ve “neme lâzım, baş-
kası düşünsün.” sözünü de söylettirir. Mezahib-i erbaa-
nın ihtilâfı bu sırrı ima eder. İslâmiyet’e hizmet isteriz; ne
yolda olursa olsun!
Ve h i m
“Asıl ittihad-ı Muhammedînin numunesi ve mukaddi-
mesi olan buradaki resmî cemiyete intisab-ı manevî gibi
sureten intisap edenler ekserî avam ve bir kısmı da
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
avam:
kültürlü, yüksek tabakadan
olmayan; cahil halk tabakası.
caiz:
uygun.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cemiyet-i diniye:
dinî cemiyet.
cemiyet-i islâmiye:
İslâm toplulu-
ğu.
cemiyet-i ulema:
âlimler toplulu-
ğu.
cinnet:
delilik, cin tutma.
efkâr-ı umumiye:
kamuoyu,
umumun düşüncesi, genel düşün-
ce.
ekserî:
çoğunlukla.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca niyet,
kin.
Hâk:
doğruluk, gerçek, hakikat; Al-
lah.
hakikat:
gerçek, doğruluk.
hâkim:
hükmeden.
i’lâ-i kelimetullah:
Allah’ın ismini,
davasını yüceltmek, yaymak.
ihtilâf:
anlaşmazlık, fikir ayrılığı.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
intisab-ı manevî:
manen intisap
etme, bağlanma.
intisap:
mensup olma, bağlanma,
girme.
ittihad-ı muhammedî:
Süheyl Pa-
şa, Mehmed Sadık, Ferik Rıza Paşa,
Derviş Vahdeti ve arkadaşları tara-
fından İstanbul’da 5 Nisan 1909 ta-
rihinde kurulan bir cemiyet.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
mesalik:
meslekler, tutulan yollar.
meşruta-i meşrua:
umumu tem-
sil eden ve umumun kabul ettiği
bir meşrutiyet, meclis.
mezahib-i erbaa:
Dört mez-
hep; Hanefî, Şafiî, Malikî, Han-
belî mezhepleri.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhabbet-i din:
din sevgisi.
muhafaza:
koruma.
mukaddime:
başlangıç.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
müfti-i
ümmet:
Müslümanların,
ümmetin
müftüsü.
müteferrik:
dağınık, ayrı ayrı.
mütehakkim:
zorbalık eden,
hükmünü zorla yürüten.
müteveccih:
yönelik.
numune:
örnek.
saika:
sevk eden, sürükleyen,
sebep olan.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
sermest:
sarhoş.
sureten:
suret olarak, görünüş
itibariyle.
süreyya:
Ülker yıldızı.
şems-i islâmiye:
İslamiyet gü-
neşi.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
tahakkümat-ı siyasiye:
siyasî
baskılar.
takdis:
yüceltme, mukaddes
sayma, kudsî ve mübarek say-
ma.
teşekkül:
kurulma, oluşma,
şekillenme.
umum:
bütün.
vasıta:
aracı.
vasıta-i garaz:
düşmanca ka-
sıt ve kin vasıtası.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
m
akalâT
| 94 |
Eski said dönEmi EsErlEri