bağlıdır. sancak ve tevhid-i İlâhî sizin yed-i şecaatinizde-
dir. sizin o mübarek elinizin kuvveti de itaattir. sizin za-
bitleriniz, müşfik pederlerinizdir. kur’ân ve hadis ve hik-
met ve tecrübe ile sabittir ki, haklı amire itaat farzdır.
Malûmunuzdur ki, otuz üç milyon nüfus, yüz sene zar-
fında böyle iki inkılâbı yapamadı. sizin o itaatten neş’et
eden hakikî kuvvetiniz, umum millet-i İslâmiyeyi med-
yun-i şükran etti. Bu şerefi hakkıyla teyit etmek, zabitle-
rinize itaatledir. İslâmiyet’in namusu da o itaattedir. Bili-
yorum ki, müşfik pederleriniz olan zabitlerinizi mes’ul et-
memek için işe karıştırmadınız. Şimdi ise iş bitti. zabitle-
rinizin ağuş-i şefkatlerine atılınız. Şeriat-ı garra böyle
emrediyor. zira, zabitler ulülemirdirler. Vatan ve millet
menfaatinde, hususan nizam-ı askerîde ulülemre itaat
farzdır. Şeriat-ı Muhammedînin (aleyhissalâtü vesselâm)
muhafazası da itaatledir.
Said Nursî
* * *
18
17, 18, 20 Nisan 1909
Asakire Hitap
(1)
4 Nisan 1325, Mizan, Sayı: 129; 5 Nisan
1325, Serbestî, Sayı: 152; 7 Nisan 1325, Vol-
kan, Sayı: 110.
ey Asakir-i muvahhidîn!
Fahr-i Âlemin (
AsM
) fermanını size tebliğ ediyorum ki:
Şeriat dairesinde ulülemre itaat farzdır. Ulülemriniz ve
üstadınız zabitlerinizdir.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
millet-i islâmiye:
İslâmmilleti.
muhafaza:
koruma.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müşfik:
şefkatli, merhametli, sevgi
ve ilgi gösteren.
namus:
haysiyet, itibar.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nizam-ı askerî:
askerlik nizamı,
düzeni.
peder:
baba.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlanmış.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
Şeriat-ı Garra:
parlak ve nurlu şe-
riat; İslâm dini.
Şeriat-ı muhammedî:
Hz. Mu-
hammed’in (
ASM
) tarif ettiği, getir-
diği, bildirdiği şeriat, İslâm dini.
tebliğ:
ulaştırmak, bildirmek.
tevhid-i ilâhî:
Allah’ın birliğine
iman ve Ondan başka ilâh olmadı-
ğını tasdik etme.
teyit:
kuvvetlendirme, sağlamlaş-
tırma; doğru çıkarma.
ulülemir:
emir sahipleri, devleti
idare edenler.
umum:
bütün.
üstat:
öğretici, öğretmen.
yed-i şecaat:
şecaat eli, yiğitlik eli.
zabit:
subay, askere kumanda
eden rütbeli asker.
zarfında:
süresince.
ağuş-i şefkat:
şefkat kucağı.
aleyhissalâtü vesselâm:
amir:
emreden, emir sahibi.
asakir:
askerler, erler.
asakir-i muvahhidîn:
tevhid
ehli, Allah’ın birliğine inanmış
askerler.
ceride:
gazete.
Fahr-i Âlem:
âlemin övüncü,
âlemin kendisiyle övündüğü
Peygamberimiz (
ASM
).
farz:
yerine getirilmesi dinen
zorunlu olan.
ferman:
emir, buyruk.
hakikî:
gerçek.
hikmet:
akıl, söz ve hareket-
teki uygunluk.
hitap:
bir gruba veya bir top-
luluğa karşı konuşma, nutuk.
hususan:
bilhassa, özellikle.
inkılâp:
değişme, dönüşüm,
köklü değişme.
itaat:
boyun eğme, uyma, alı-
nan emre göre hareket etme.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
medyun-i şükran:
şükran, te-
şekkür borçlu.
1.
Bu makale Serbestî gazetesinde özet olarak ve farklı ifadelerle yer alırken Mizan ve Vol-
kan’da hemen hemen aynı ifadelerle yayınlanmış, Üstadımız da 1951’de yaptığı bir kısım
tashihlerle Hutbe-iŞamiye’de bu iki gazetede yayınlanan hâlini derç etmiştir ki, Volkan’ın
tarihi sehven 30 Nisan 1909 olarak kaydedilmiştir. Biz de bu son hâli ile neşrediyoruz.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 101 |
m
akalâT