emraz-ı nefsaniyeden kin ve husumet ve inat gibi mane-
vî silâhları tedarik etmişti. Şimdi inkılâp kansız olduğun-
dan ve bazı ehl-i garazın, onların ağrazını uyandırdıkla-
rından, o manevî silâhlar ki, meşrutiyetin istihsaline se-
bep iken, şimdi ahlâk-ı rezile ve fikr-i intikama tahavvül
ile meşrutiyet aleyhine müdhiş bir silâh olmuş.
Ben, hamiyetli ve dindar adamlarla daima beraberim.
Ben, selânik’te Meydan-ı Hürriyette okuduğum nutuk ile
ilân ettiğim mesleğimi, şimdi de onu takip ediyorum ki,
i’lâ-i şevket-i İslâmiye ve i’lâ-i kelimetullahın vasıtası olan
meşruta-i meşruayı şeriat dairesinde idamesine çalışıyo-
rum.
Ve h i m
“Volkan
’a nedir bu kadar münasebet? İttihad-ı Mu-
hammedî bununla ne hizmet görecek?”
İr ş a t
din nasihatten ibarettir. nasihatte tesir lâzım. tesir de
hamiyet-i İslâmiyenin heyecanı ve vicdanların ihtisâsine
vabestedir. Biz de, cazibedar olan ünvan-ı ittihad-ı Mu-
hammedî ile herkesin vicdanına karşı bir pencere açıyo-
ruz.
Volkan
gibi ceraid-i diniye ile nasayih-i diniyeyi, o
mütehassis ve müteheyyiç vicdanlara yağdırmak istiyo-
ruz.
Bu teşebbüsata mâni olanlara deriz ki: Şems ve kame-
rin ziya ve nurundan tevellüt eden bazı mazarrat-ı cüz’iye
için tulûlarına muhalefete kalkışan mecnunlar gibi, Şeri-
at-ı garra ve ma’kesi olan İttihad-ı Muhammedî, bazı
ağraz:
gizli kinler, kasıtlar.
ahlâk-ı rezile:
rezil ahlâk, alçak ve
kötü ahlâk.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
ceraid-i diniye:
dinî gazeteler.
dindar:
dinin emirlerini yerine ge-
tiren.
ehl-i garaz:
kin ve düşmanlık gü-
denler, kötü niyet taşıyanlar.
emraz-ı nefsaniye:
nefisten kay-
naklanan hastalıklar.
fikr-i intikam:
intikam düşüncesi.
hamiyet:
gayret.
hamiyet-i islâmiye:
İslâmiyete ait
olan duygu ve bağların korunma
çabası.
husumet:
düşmanlık.
i’lâ-i kelimetullah:
Allah’ın ismini,
davasını yüceltmek, yaymak.
i’lâ-i şevket-i islâmiye:
İslamın
büyüklüğü ve yüceliğini yayma,
ilan etme.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
idame:
devam ettirme, sürdürme.
ihtisas:
duygulanma.
inkılâp:
değişme, dönüşüm, köklü
değişme.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaflet-
ten uyandırma.
istihsal:
elde etme.
ittihad-ı muhammedî:
Süheyl Pa-
şa, Mehmed Sadık, Ferik Rıza Paşa,
Derviş Vahdeti ve arkadaşları tara-
fından İstanbul’da 5 Nisan 1909 ta-
rihinde kurulan bir cemiyet.
kamer:
ay.
kin:
gizli düşmanlık, garaz.
ma’kes:
ayna.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mazarrat-ı cüz’iye:
küçük zarar-
lar.
mecnun:
çılgın, deli.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
meşruta-i meşrua:
umumu
temsil eden ve umumun ka-
bul ettiği bir meclis.
meşrutiyet:
bir hükümdarın
başkanlığı altındaki millet
meclisi ile idare edilen devlet
sistemi.
meydan-ı hürriyet:
hürriyet
meydanı.
muhalefet:
bir düşünce, fiil ve
harekete karşı durma.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
mütehassis:
hislenen, duygu-
lanan.
müteheyyiç:
heyecana gelen,
heyecanlı.
nasayih-i diniye:
dinî nasihat-
ler.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
şems:
güneş.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
Şeriat-ı Garra:
parlak ve nurlu
şeriat; İslâm dini.
tahavvül:
değişme, dönüşme,
başkalaşma.
tedarik:
sağlama, temin etme,
karşılama.
teşebbüsat:
teşebbüsler, giri-
şimler.
tevellüt:
doğma, doğum.
tulû:
doğma, doğuş.
ünvan-ı ittihad-ı muhamme-
dî:
İttihad-ı Muhammedî adı,
sanı.
vabeste:
-e bağlı, ancak onun-
la olabilir.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
m
akalâT
| 98 |
Eski said dönEmi EsErlEri