21
18 Nisan 1909
Asker Kardeşlerime
(1)
5 Nisan 1325, Serbestî, Sayı: 152
ey Asakir-i muvahhidîn!
Şeriat namına size söylüyorum ki, İslâmiyet’in ruh-i
kuvveti ordudur. Ve ordunun da ruhu ve müfekkiresi
mektepli zabitlerdir. Bunlara ilişmek hayat-ı millete ve
devlete cinayet etmektir. Şimdiki âlemde hükümferma
şecaat-i akliye ve fikriyedir ki, biri binlere mukabil gelir.
Bir münevverü’l-fikir mektepli zayi etmekle binler adamı
mübareze-i medeniyede kaybetmiş gibidir. Bu zamanda
yalnız şecaat-i maddiye kâfi değildir. zira ecnebiler bize
fenn-i harb ile galebe çalmışlar.
• • •
Bir sene zarfında zabit ve asakirin cemiyetlere intisap
cihetiyle siyasete karışmaları pek fena tohum-i fesat ve
inhilâl-i itaate istidat vermişti. eğer şu son vakıa husule
gelmeseydi, şimdiki hâlden bin defa müthiş zararları tev-
lit edecekti. İnkırazı da muhakkaktı. Şimdi, elhamdülil-
lâh, devam-ı meşrutiyete kalbimiz mutmaindir. Bu ikinci
incilâp, eski fesad-ı sarîyi mahvetti. İnkılâp olduktan son-
ra orduyu siyasete karıştıran ve o vasıta ile itaat-i askeri-
yeye zaaf veren, bu inkılâptan evvel adamların hataları-
dır ve cinayetleridir; mes’uliyet de onlara attir.
Bediüzzaman
* * *
incilâp:
celp edilme, celp olunma;
ça€ırma, ça€rılma; davet.
inhilâl-i itaat:
inkılâp:
dönüşüm,
de€işim,
devrim.
inkıraz:
yıkım.
intisap:
ba€lılık, ba€lanmak;
katılmak.
istidat:
yetenek, kabiliyet.
itaat-i askeriye:
askerin komutan
ve amirlerinin sözünü dinlemesi,
emrine uyması.
kâfi:
yeterli.
mahvetmek:
yok etmek, ortadan
kaldırmak.
mektep:
okul, üniversite.
mektepli:
okullu, okuyan.
mes’uliyet:
sorumluluk.
mukabil gelme:
karşılık gelme.
mutmain:
tatmin olmuş.
mübareze-i
medeniye:
medeniyet, uygarlık çatışması.
müfekkire:
düşünce gücü.
münevverü’l-fikir:
düşüncesi, fikri
aydınlık olan; bilgi ve ilim sahibi
olan.
müthiş:
dehşet verici, ürkütücü,
korkunç.
namına:
adına, hesabına.
ruh:
öz, cevher, esas.
ruh-i kuvvet:
güç kayna€ı; güç
cevheri, özü, esası.
siyaset:
ülke yönetimi, politika.
şecaat-i akliye ve fikriye:
akıl ve
düşünce kuvvetindeki cesaret.
şecaat-i maddiye:
maddî cesaret,
güç.
şeriat:
din.
tevlit etme:
do€urma, ortaya
çıkarma.
tohum-i fesat:
karışıklık, kötülük,
fenalık tohumu.
vakıa:
olay, hâdise.
vasıta:
araç.
zaaf vermek:
zayıflık, güçsüzlük
oluşturmak, do€urmak.
zabit ve asakir:
subay, komutan
ve erler, askerler.
zabit:
rütbeli asker, komutan.
zarf:
süreç.
zayi etmek:
yitirmek, kaybetmek.
zira:
çünkü.
âlem:
dünya.
asakir-i muvahhidîn:
tevhid
inancı, Allah’ın birli€ine inancı
olan askerler; birleştirici olan
askerler.
cemiyet:
topluluk, birlik;
dernek.
cihet:
yön.
cinayet:
suç, yanlışlık.
cinayet etmek:
suç işlemek.
devam-ı
meşrutiyet:
meşrutiyetin devam etmesi,
sürmesi.
ecnebi:
yabancı.
elhamdülillâh:
hamd olsun,
şükürler olsun.
evvel:
önce.
fena:
kötü.
fenn-i harb:
askerlik, muha-
rebe bilgisi.
fesad-ı sarî:
bulaşıcı, salgın
olan bozgunculuk, fenalık,
kötülük.
galebe çalma:
üstün gelme,
galip olma.
hâl:
durum.
hata:
kusur, noksan.
hayat-ı millet ve devlet:
devlet ve milletin yaşaması
varlı€ını sürdürmesi.
husule gelme:
ortaya çıkma,
meydana gelme.
hükümferma:
hüküm süren,
hâkimiyetle idare eden.
ilişmek:
karışmak, müdahale
etmek.
1.
Bu makale Serbestî gazetesinin 18 Nisan 1909 tarihli nüshasından alınmıştır.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 105 |
m
akalâT