dört buçuk asırdan beri vahdet-i İslâmiyenin fedakâr
ve cesur hadim ve taraftarları olarak yaşamış ve dinî
an’anesine sadâkati gaye-i hayat bilmiş olan kürdler, he-
nüz beş yüz bine karip şühedasının kanı kurumadan, şiş-
lere geçirilen yetimlerinin, gözleri oyulan ihtiyarlarının
hatıralarını teessürlerle anarken, İslâmiyet’in zararına
olarak tarih ve hayatî düşmanlarıyla itilâf akdetmek sure-
tiyle salâbet-i diniyeleri hilâfında iftirakcûyâne âmâli ta-
kip edemezler. Binaenaleyh kürd vicdan-ı milliyesinin
bu tarz tahassüsüne mugayir hareket eden zevatı da ta-
nımazlar. Ve yegâne emelleri de vahdet-i dinî ve millîle-
rini muhafaza olduğundan, keyfiyetin izahatına delâlet
buyurulmasını muhterem gazetenizden istirham ederiz.
Sâdât-ı Berzenciyeden Hizan Sâdât-ı Kiramından
Dava Vekili
Ulema-i Ekrad’dan
İhtiyat Binbaşısı
Ahmed Arif Said kürdî muhammed Sıddık
* * *
24
17 Mart 1920
Kürdler ve İslâmiyet
(1)
4 Mart 1336, Sebilürreşad dergisi, Sayı: 461.
… Bu hususta en ziyade söz söylemek salâhiyetini haiz
bulunan ve Kürdlerin salâbet-i diniye, necabet-i ırkiye ve
celâdet-i İslâmiyesini bihakkın temsil eden ve Dârülhik-
meti’l-İslâmiye azasından, Kürd eşraf ve mütehayyızânın-
dan bulunan fazıl-ı şehîr Bediüzzaman Said el-Kürdî
Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki:
Boğos nubar ile Şerif paşa arasında akdedilen mukave-
leye en müskit ve beliğ cevap, Vilâyat-ı Şarkiyede kürd
kimseler, ileri gelenler.
evvel:
önce.
fazıl-ı şehîr:
ünü herkesçe bilinen
faziletli kimse.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
gaye-i hayat:
hayatın gayesi, ha-
yatın amacı.
hadim:
hademe, hizmetçi.
haiz:
taşıyan.
hayatî:
çok mühim, çok önem ta-
şıyan.
heyet-i murahhasa:
yetkili ko-
misyon.
hilâf:
zıt, aykırı.
husus: konu.
iftirakcûyâne:
.
istirham:
rica etme.
istizahat:
izah istemeler.
itilâf:
uyuşma, antlaşma.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
karip:
yakın.
keyfiyet:
durum, nitelik.
mugayir:
zıt, aykırı; başka türlü.
muhafaza:
koruma.
mütehayyizâne:
itibarlı, nüfuzlu,
ileri gelen kimse.
necabet-i ırkiye:
soy asaleti.
reis:
başkan.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sâdât-ı Berzenciye:
Berzencî aile-
si seyyidlerinden.
sâdât-ı kiram:
şerefli Seyyidler.
salâbet-i diniye:
din sağlamlığı, di-
nin emirlerini korumakta ve tatbik
etmekteki ciddiyet.
salâhiyet:
yetki, bir işi yapmaya
veya işe karışmaya hakkı bulun-
ma.
salâhiyettar:
salâhiyetli, yetkili.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şüheda:
şehitler.
tahassüs:
hislenme, duygulanma.
taraftar:
taraflı, bir tarafı destekle-
yen.
teessür:
kederlenme, üzülme, acı
duyma.
ulema-i Ekrad:
Kürdlerin âlimleri.
vahdet-i dinî ve millî:
dinî ve millî
birlik.
vahdet-i islâmiye:
İslâma ait bir-
lik, İslâmî birlik.
vicdan-ı milliye:
millî vicdan.
Vilâyat-ı Şarkiye:
şark vilâyetleri,
Doğu Bölgesi.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
yetim:
babasız kalmış çocuklar.
zevat:
zatlar, şahıslar.
ziyade:
çok, fazla.
akit:
anlaşma, sözleşme.
akdetme:
söz
verme,
imzalama.
âmâl:
emeller, arzular.
an’ane:
örf, gelenek.
asır:
yüzyıl.
aza:
üye.
beliğ:
belâgatle anlatılan, düz-
gün ve sanatlı.
bihakkın:
tamamıyla, hakkıy-
la.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
celâdet-i islamiye:
İslâm’dan
kaynaklanan yiğitlik, kahra-
manlık.
ceride-i mutebere:
muteber,
geçerli gazete.
dârülhikmeti’l-islâmiye:
1918-1922 yılları arasında bü-
yük hizmetler yapmış olan İs-
lâm akademisi veya Yüksek
İslam Şurası manasındaki dinî
müessese.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
efkâr-ı umumiye:
kamuoyu,
umumun düşüncesi, genel dü-
şünce.
eşraf:
şeref ve itibar sahibi
1.
Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin iki dostu ile birlikte İkdam gazetesine gönderdiği
açıklamaya uygun olan Sebillürreşad’ın Üstadın ağzından yaptığı bu açıklamayı da 17 Mart
1920 tarihli Sebilürrişad dergisinden derç ediyoruz.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 107 |
m
akalâT