aşairi rüesası tarafından çekilen telgraflardır. kürdler ca-
mia-i İslâmiyeden ayrılmaya asla tahammül edemezler.
Bunun aksini iddia edenler, mutlaka makasıd-ı mahsusa
tahtında hareket eden ve kürdlük namına söz söyleme-
ye salâhiyettar olmayan beş-on kişiden ibarettir.
kürdler, İslâmiyet nam ve şerefini i’lâ için beş yüz bin
kişi feda etmişler ve makam-ı hilâfete olan sadâkatlerini
isar ettikleri kan ile bir kat daha teyit eylemişlerdir. Ma-
hut muhtıranın esbab-ı tanzimine gelince:
ermeniler Vilâyat-ı Şarkiyede ekall-i kalil derecesinde
bulundukları için, asla bir ekseriyet teminine –ve ne ke-
miyeten, ne de keyfiyeten Şarkî Anadolu’da iddia-i te-
mellüke– muvaffak olamayacaklarını son zamanlarda
anladılar. Maksatlarına, kürdler namına hareket ettiğini
iddia eden Şerif paşa’yı alet etmeyi müsait ve muvafık
buldular. Bu suretle, kürd ve ermeni davası ortada kal-
mayacak ve Şarkî Anadolu’daki iftirak âmâli mevki-i fii-
le çıkmış olacaktı. İşte bu gaye ile o mahut beyanname
müştereken imzalandı ve konferansa takdim olundu. er-
menilerin maksadı, kürdleri aldatmaktan başka bir şey
olamaz. Çünkü, ileride, kürdlerin kemiyeten hâl-i ekse-
riyette bulunduklarını inkâr edemeseler bile, keyfiyeten,
yani ilmen, irfanen kendilerinden dûn oldukları bahane-
siyle, kürdleri bir millet-i tâbia hâline getirecekleri mu-
hakkaktır. Buna ise, aklı başında olan hiçbir kürd taraf-
tar değildir. zaten, kürdler bu beyannameye yalnız söz-
le değil, bilfiil muhalif olduklarını ispat ediyorlar.
akit:
anlaşma, sözleşme.
âmâl:
emeller, arzular, istekler.
asla:
kesinlikle, hiçbir zaman.
aşair:
aşiretler.
beliğ:
belâgatle anlatılan, düzgün
ve sanatlı.
beyanname:
bildiri, tebliğ.
bilfiil:
fiil hâlinde, yaparak.
camia-i islâmiye:
İslâm topluluğu.
dava:
iddia, sav.
derece:
seviye, mertebe.
dûn:
aşağı.
ekall-i kalil:
küçük bir azınlık.
ekseriyet:
çoğunluk.
esbab-ı tanzim:
düzenleme se-
bepleri.
gaye:
maksat, hedef.
hâl-i ekseriyet:
çoğunluk olma
hâli.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
iddia-i temellük:
mülk sahibi ol-
ma iddiası.
iftirak:
ayrılma, dağılma.
i’lâ:
yükseltme, yüceltme.
ilmen:
ilim ile.
irfanen:
kültür bakımından.
isar:
dökme, akıtma.
kemiyeten:
sayı itibarıyla, sayıca.
keyfiyeten:
nitelik ve özellik bakı-
mından.
mahut:
belli olan, bilinen.
makam-ı hilâfet:
halifelik ma-
kamı.
maksat:
hedef.
makasıd-ı mahsusa:
art ni-
yetler, özel maksatlar.
mevki-i fiil:
iş, hareket yapma
sahası.
millet-i tâbia:
tâbi olan millet.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düşünceye karşı zıt dü-
şüncede bulunan.
muhtıra:
ültimatom, bildirge.
mukavele:
sözleşme, karşılıklı
anlaşma.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
muvafık:
uygun, münasip.
müskit:
susturan.
müştereken:
müşterek ola-
rak, ortaklaşa, ortak olarak.
namına:
adına.
necabet-i ırkiye:
soy asaleti.
rüesa:
reisler, başkanlar.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
salâbet-i diniye:
din sağlamlı-
ğı, dinin emirlerini korumakta
ve tatbik etmekteki ciddiyet.
salâhiyet:
yetki, bir işi yapma-
ya veya işe karışmaya hakkı
bulunma.
salâhiyettar:
salâhiyetli, yet-
kili.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şarkî:
doğu, şark ile ilgili.
taht:
alt.
takdim:
arz etme, sunma.
teyit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma.
vilâyat-ı şarkiye:
şark vilâyet-
leri, doğu illeri.
ziyade:
çok, fazla.
m
akalâT
| 108 |
Eski said dönEmi EsErlEri