İr ş a t
Bu cemiyete intisaba şart olan evamir-i şer’iyeye imti-
sal ve nevahîden içtinap ve muhafaza-i meşruta-i meş-
ruaya azm-i kat’î ile cehd edenler, hükûmetin itaatine iyi
bir menba ve icraatına güzel bir mecra teşkil ederler. zi-
ra evamir-i şer’iye ile mukayyettirler. Bazı cemiyetlerin
efradı gibi fevzavî ve anarşistliğe ve hodserâne muame-
lâta ve tahakkümata temayül edemezler. Hem de bu ce-
miyette hükûmet hariç kalamaz.
Ve h i m
“Bu cemiyete istihsanen intisap edenler ne ile muvaz-
zaf olurlar?”
İr ş a t
İki vazifesi vardır.
Birincisi
: kendi nefsi ile cihad-ı ekberde bulunmak,
yani Şeriat-ı garraya ittiba ve sünen-i Ahmediyeyi ihya-
ya azm-i kat’î ile teşebbüs etmektir.
ikincisi
: sair mü’minleri uhuvvet ve muhabbete davet;
ve sakin ve sabit olan uhuvvet ve muhabbet-i diniyeyi ih-
tizaza getirerek, tezyit ve izhar etmektir.
Bu cemiyete resmen intisap, yalnız defter-i mahsusu-
na kaydettirilmekle değildir. Belki rapt-ı kalb ve istihsan
ve teveccühledir. zira bu ittihat, ruhanî ve manevîdir, sû-
rî ve cismanî değildir, tearüf-i ruhanî kâfidir.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kâfi:
yeter, elverir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
manevî:
fikre, hisse ait.
mecra:
kanal.
menba:
kaynak.
muamelât:
muameleler, işlemler.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhabbet-i diniye:
dine duyulan
sevgi.
muhafaza-i meşruta-i meşrua:
umumu temsil eden ve umumun
kabul ettiği meşrutiyeti, meclisi
koruma.
mukayyet:
kayıtlı, sınırlı, bağlı.
muvazzaf:
vazifelendirilmiş, gö-
revli.
nevahî:
yasaklanmış şeyler, ya-
saklar.
rabt-ı kalb:
kalben bağlanma, gö-
nül bağı.
resmen:
resmî olarak, resmî bir
şekilde.
ruhanî:
ruhla ilgili.
sabit:
durağan, değişmeyen; ispat-
lanmış.
sair:
diğer, başka, öteki.
sûrî:
görünüşte olan, şeklî.
sünen-i ahmediye (
ASM
):
Hz. Mu-
hammed’in (
ASM
) sünneti, ahlâk ve
yaşayışı.
Şeriat-ı Garra:
parlak ve nurlu şe-
riat; İslâm dini.
tahakkümat:
tahakkümler, zor-
balıklar, hükmetmeler.
tearüf-i ruhanî:
ruhen, manen ta-
nışma.
temayül:
meyletme, yönelme.
teşebbüs:
girişim, bir işi yapmak
için harekete geçme.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
tezyit:
arttırma, çoğaltma.
uhuvvet:
kardeşlik, din kardeşliği.
vazife:
görev.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve esas-
sız düşünce.
azm-i kat’î:
kesin karar, kat’î
azim.
cehd:
fazla çalışma, güç ve
kuvvetini sarf etme.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cihad-ı ekber:
en büyük ci-
had, nefis ile mücadele.
cismanî:
maddî ve cisimli ol-
mak.
defter-i mahsus:
kendine has
defter.
efrat:
fertler.
evamir-i şer’iye:
şer’î emirler,
dinle ilgili işler.
fevzavî:
anarşist, hiç bir din ve
nizam tanımayan.
hariç:
bir şeyin dışında kalma.
hodserâne:
dik başlılıkla, ser-
keşçesine, kimseyi dinleme-
den.
icraat:
işler.
içtinap:
çekinme, sakınma,
uzak durma.
ihtizaz:
titreme, harekete ge-
çirme.
ihya:
canlandırma, hayat ver-
me.
imtisal:
emre tamamen uy-
ma, gerekeni yapma, alınan
emre boyun eğme.
intisap:
mensup olma, bağlan-
ma, girme.
irşat:
doğru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
istihsan:
güzel bulma, beğen-
me.
istihsanen:
beğenerek, güzel
bularak.
itaat:
söz dinleme, boyun eğ-
me, emre uygun hareket et-
me.
ittiba:
tâbi olma, uyma, itaat
etme.
ittihat:
birleşme, birlik oluş-
turma.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 87 |
m
akalâT