saadet-i vatan ve selâmet-i hükûmet olan makasıt, farz-ı
kifaye gibi telâkki olunduğundan herkes “neme lâzım,
başkası düşünsün” gibi cevab-ı miskinâneye ve başkası-
na havale ve itimat etmek gibi tevekkül-i âcizâneye mü-
sait bir zemin oluyor.
Amma hubb-i din ve i’lâ-i kelimetullah herkese farz-ı
ayn olduğundan, herkes kendini mükellef bildiğinden,
(1)
l
?Én
Lp
Q r
º o
gn
h l
?Én
Lp
Q o
ør
ën
f
naara-i merdanesiyle teşmir-i sâk
ederek, zincir-i ataleti kırmak ve perde-i sefaleti yırtmak-
la meydan-ı terakkiye atılacaktır. Şimdiye kadar ihtilâf-ı
efkârımızdan istibdat istifade etti. kezalik, ihtilâf-ı İs-
lâm’dan Avrupa da istifade ederek istibdad-ı manevîleri
altında bizi ezdi. Şimdi, evvelâ biz müttefik olalım; tâ ki
dest-i vifakı bizdeki gayrimüslimlere de uzatabilelim. Ve
Avrupa’nın istibdad-ı maneviyesi de meşrutiyet-i mane-
viyeye inkılâp edebilsin.
İhtar-ı Mühim:
İttihad-ı Muhammedî hedef ve mak-
sadımızdır. Ve o noktaya çalışacağız. Şimdiki resmî İtti-
had-ı Muhammedî ki, onun bir katresidir, o ittihad-ı Mu-
hammedîye bir mukaddimedir. Herkes sanatına ve he-
def ve maksadına mensup olabilir. Binaenaleyh, teber-
rük ve taakkul için hedef ve maksadımız olan ittihad-ı
Muhammedî ünvan-ı mübareğini taşıyoruz. Asıl ittihad-ı
Muhammedînin tarif ve hendesesi şöyledir ki:
esası aktâr-ı âleme mümtet bir silsile-i nuranî ile bağ-
lıdır. Merkezi Haremeyn-i Şerifeyn’dir. Ve cihetülvahde-
ti tevhid-i İlâhîdir. Ve peyman ve yemini imandır.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
istibdat:
baskı, baskıcı yönetim,
kendi başına ve hiç bir nizama ve
kanuna bağlı olmadan yönetme,
keyfî idare sistemi.
istibdad-ı manevî:
manevî baskı.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
itimat:
dayanma, güvenme.
ittihad-ı
muhammedî:
Müslümanların birlikteliği; Süheyl
Paşa, Mehmed Sadık, Ferik Rıza Pa-
şa, Derviş Vahdeti ve arkadaşları
tarafından İstanbul’da 5 Nisan
1909 tarihinde kurulan bir cemi-
yet.
katre:
damla.
kezalik:
keza, bu da öyle, böylece.
makasıd:
maksatlar, gayeler.
mensup:
bir şeye veya kimseye
bağlı olan, üye.
meşrutiyet-i maneviye:
fikrî, hissî
meşrutiyet, demokratiklik.
meydan-ı terakki:
ilerleme ve
yükselme meydanı.
mukaddime:
başlangıç.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan.
mümtet:
uzayan, sürüp giden.
müttefik:
ittifak eden, birleşen.
naara-i merdane:
mertçe atılan
naara.
perde-i sefalet:
sefillik, yoksulluk
perdesi.
peyman:
yemin, and.
saadet-i vatan:
vatanın mutlulu-
ğu.
selâmet-i hükümet:
hükümetin
selâmeti.
silsile-i nuranî:
nuranî, nurlu silsi-
le.
taakkul:
hatırlama, hatıra getirme.
teberrük:
bir şeyi bereket ve saa-
det vesilesi sayarak almak veya
vermek.
telâkki:
anlama, kabul etme.
teşmir-i sâk:
kolları sıvama, bir işe
girişme.
tevekkül-i âcizâne:
acize yakışan
tevekkül.
tevhid-i ilâhî:
Allah’ın birliğine
iman ve Ondan başka ilâh olmadı-
ğını tasdik etme.
ünvan-ı mübarek:
mübarek
ünvan.
zincir-i atalet:
tembellik zinciri.
aktâr-ı âlem:
âlemin her tara-
fı, âlemin dört bir yanı.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
cevab-ı miskinâne:
miskince
verilen cevap.
cihetülvahdet:
birlik yönü, ci-
heti.
dest-i vifak:
yardımlaşma eli.
evvelâ:
birinci olarak, her şey-
den önce, ilk olarak.
farz-ı ayn:
teker teker, her
mükellef Müslümanın yerine
getirmesi lâzım gelen farz.
farz-ı kifaye:
bir kısım Müslü-
manların yerine getirmesiyle,
diğerlerinin üzerinden kalkan
farzlar.
gayrimüslim:
Müslüman ol-
mayan, İslâmiyeti kabul etme-
yen.
Haremeyn-i Şerifeyn:
iki mu-
kaddes şehir, Mekke-i Müker-
reme ve Medine-i Münevvere.
hendese:
hesap, matematik,
geometri.
hubb-i din:
din sevgisi.
i’lâ-i kelimetullah:
Allah’ın is-
mini, davasını yüceltmek, yay-
mak.
ihtar-ı mühim:
önemli hatır-
latma, ikaz.
ihtilâf-ı efkâr:
fikirlerin ihtilâfı,
farklı farklı olması.
ihtilâf-ı islâm:
Müslümanlar
arasındaki ayrılık.
1.
Onlar bir görüş sahibiyse, biz de bir görüş sahibiyiz.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 83 |
m
akalâT