Amma ecnebilerin vahşî oldukları kurun-i Vustada, İs-
lâmiyet, vahşete karşı husumet ve taassuba mecbur oldu-
ğu hâlde, adalet ve itidalini muhafaza etmiş, hiçbir vakit
engizisyon gibi etmemiş. Ve zaman-ı medeniyette, ec-
nebiler, medenî ve kuvvetli olduklarından, zararlı olan
husumet ve taassup zail olmuştur. zira, din nokta-i naza-
rından medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile de-
ğildir; ve İslâmiyet’i, mahbup ve ulvî olduğunu, evamiri-
ne imtisalen ef’al ve ahlâk ile göstermek iledir. İcbar ve
husumet, vahşîlerin vahşetine karşıdır.
ALTINCI VEHİM:
Bazıları, “
Sünnet-i nebeviyeyi hedef-i maksat eden it-
tihad-ı islâm
(1)
hürriyeti tahdit eder ve levazım-ı medeni-
yeye münafidir
” diyorlar.
Elcevap:
Asıl mü’min hakkıyla hürdür. sâni-i Âlem’e
abd ve hizmetkâr olan, halka tezellüle tenezzül etmemek
gerektir. demek, ne kadar imana kuvvet verilse, hürriyet
de o kadar kuvvet bulur.
Amma, hürriyet-i mutlak ise, vahşet-i mutlakadır, bel-
ki hayvanlıktır. tahdid-i hürriyet dahi, insaniyet nokta-i
nazarında zarurîdir.
Saniyen
:
(2)
Çocukluk tabiatıyla heva ve heves ile zü-
nup ve mesavi-i medeniyet mehasin zannolunuyor. Hâl-
buki, medeniyetin hiçbir hakikî mehasini yoktur ki, İslâ-
miyet’te sarahaten veya zımnen veya iznen o veya daha
ahseni bulunmasın.
insaniyet:
insanlık, insanlık mahi-
yeti.
itidal:
orta yolu tutma, ölçülülük.
ittihad-ı islâm:
İslâm birliği, Panis-
lâmizm.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
iznen:
müsaade ederek, izin vere-
rek.
kurun-i Vusta:
Orta Çağ.
levazım-ı medeniye:
medeniyete
ait şeyler, medeniyetin ihtiyaçları.
mahbup:
sevgili, sevilen.
mahsul:
ürün.
medenî:
hayat tarzı, bilgi seviyesi
bakımından yüksek durumda bu-
lunan.
medeniyet:
insanın akıl ve yete-
neklerini kullanarak kazandığı ge-
lişmiş hayat tarzı.
mehasin:
güzellik, iyilik.
mesavi-i medeniyet:
medeniye-
tin çirkinlikleri, kötülükleri.
muhafaza:
koruma.
münafi:
zıt, aykırı.
nefs-i emmare:
insana kötü ve
günah işlerin yapılmasını emreden
nefis.
nifak:
ikiyüzlülük; bozgunculuk.
nokta-i nazar:
bakış açısı.
salisen:
üçüncü olarak.
sâni-i Âlem:
dünyayı sanatla ya-
ratan Allah.
sarahaten:
açıkça, apaçık olarak.
sünnet-i nebeviye:
Hz. Muham-
med’e (
ASM
) ait sünnet.
taassup:
bir şeye veya kimseye
körü körüne aşırı bağlılık.
tabiat:
huy, yapı, yaratılış.
tahdid-i hürriyet:
serbestliğin sı-
nırlanması, hürriyetin sınırlandırıl-
ması.
tahdit:
hudutlandırma, sınırlama.
tenezzül:
kendine aykırı düşen bir
işi veya durumu kabul etme, alçal-
ma.
tezellül:
zillete katlanma, aşağı-
lanma.
ulvî:
yüksek, yüce.
vahşet:
yabanî ve vahşî olan şey,
medeniyetin zıddı.
vahşet-i mutlaka:
tam bir vahşî-
lik, barbarlık.
vahşî:
medenîleşmemiş, barbar.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve esas-
sız düşünce.
zail:
sona eren, yok olan.
zaman-ı medeniyet:
medeniyet
dönemi.
zarurî:
zorunlu.
zımnen:
üstü kapalı, gizli şekilde.
zünup:
suçlar, kabahatler, günah-
lar.
1.
Volkan’da İttihad-ı Muhammedî olarak geçer.
2.
Hutbe-iŞamiye’de “Saniyen” ile başlayan paragraf tayyedilmiştir.
abd:
kul.
ağraz:
gizli kinler, kasıtlar.
ahsen:
çok güzel, en güzel.
ecnebi:
yabancı.
ef’al:
fiiller, işler.
elcevap:
cevap olarak.
elhâsıl:
hâsılı, netice itibarıyla,
kısaca.
engizisyon:
Hristiyanlıktan
uzaklaşan veya dinî esaslara
aykırı davranan kimseleri ce-
zalandırmak için kurulan Kato-
lik kilisesi mahkemeleri.
esaret-i rezile:
rezil bir şekilde
esir olma.
evamir:
emirler, buyruklar.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
hakikî:
gerçek.
hedef-i maksat:
asıl varılmak
istenen hedef.
heva:
nefsin zararlı ve günah
olan arzuları.
heves:
nefsin gelip geçici
isteği.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
husumet:
düşmanlık.
hürriyet-i mutlak:
mutlak
hürriyet, sınırsız özgürlük.
icbar:
zorlama, zorla ve isteği
dışında yaptırma.
imtisalen:
imtisal ederek,
uyarak, tâbi olarak.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 73 |
m
akalâT