medrese nam-ı me’lûfuyla ulûm-i diniye ile beraber fü-
nun-i lâzıme-i medeniyeyi aşair-i mezkûrenin üç muhte-
lif nukatında, talebenin tayınatının teminiyle beraber üç
dârülilim küşad; ve bunlardan neş’et eden kürd uleması
da, ihya olacak medaris-i münderisede kürdlerin istidat-
larına göre tedris-i fünun etmektir.
kader bana türkçeyi az vermiş, hattı hiç vermemiş.
dikkatinizle bana yardım ediniz.
(1)
…'
óo
¡r
dG n
™n
Ñs
JG p
øn
e '
¤n
Y o
?n
Ó° s
ùdGn
h
Yüz bin defa yaşasın Şeriat-ı garra!
Bediüzzaman Said Nursî
* * *
Neşrettiğim fihriste-i makasıttan terk ettiğim bir
fıkradır. Şöyle ki:
(2)
zahiren hariçten cereyan eden maarif-i cedidenin bir
mecraı da bir kısım ehl-i medrese olmalı. tâ, gıllugıştan
tasaffi etsin. zira, bulanıklığı ile başka mecradan taaffün-
le gelmiş. Ve atalet bataklığından neş’et ve istibdat sü-
mumuyla teneffüs eden zulüm tazyikiyle ezilen efkâra bu
müteaffin su, bazı aksülamel yaptığından, misfat-ı şeriat
ile süzdürmek zarurîdir. Bu da ehl-i medresenin dûş-i
himmetine muhavveldir.
…'
óo
¡r
dG n
™n
Ñs
JG p
øn
e '
¤n
Y o
?n
Ó° s
ùdGn
h
Said Nursî
®®®
aksülamel:
tepki, reaksiyon.
aşair-i mezkûre:
adı geçen aşiret-
ler.
atalet:
tembellik.
cereyan:
olma, meydana gelme.
dârülilim:
ilim yuvası, mektep.
dûş-i himmet:
himmet omzu;
gayretli omuzlar.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
ehl-i medrese:
medrese ehli,
medresede okuyanlar.
fıkra:
kısım, bölüm.
fihriste-i makasıd:
maksatların
gayelerin özeti.
fünun-i lâzıme-i medeniye:
me-
deniyetin gerekli olan fenleri.
gıllugış:
düşmanlık, gönül fesadı,
karışıklık.
hariç:
dışarı.
hat:
yazı, el yazısı.
ihya:
canlandırma, hayat verme.
istibdat:
baskı, baskıcı yönetim,
kendi başına ve hiç bir nizama ve
kanuna bağlı olmadan yönetme,
keyfî idare sistemi.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
küşat:
açma.
maarif-i cedide:
yeni eğitim ve
öğretim sistemi.
mecra:
kanal, yol; bir işin gidiş,
oluş yolu, oluş şekli.
medaris-i münderise:
silinmiş, izi
kalmamış medreseler.
medrese:
eski dönemde ders
okutulan düzenli öğretim kurulu-
şu.
misfat-ı şeriat:
şeriat süzgeci.
muhavvel:
yüklenmiş, gönderil-
miş; değiştirilmiş.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
müteaffin:
çürüyüp kokuşmuş,
kötü koku yayan.
nam-ı me’lûf:
tanıdık, bildik, alışıl-
mış isim.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
neşir:
kitap basma, çıkarma; her-
kese duyurma, yayma.
nukat:
noktalar.
sümum:
zehirler, ağular.
Şeriat-ı Garra:
parlak ve nurlu
şeriat; İslâm dini.
taaffün:
çürüyüp kokuşma,
kötü koku çıkarma.
talebe:
öğrenci.
tasaffi:
saflaşma, durulaşma,
temizlenme.
tayınat:
günlük yiyecek ve
ekmek.
tazyik:
zorlama, baskı.
tedris-i fünun:
fen bilimleri
öğrenimi.
teneffüs:
nefes alma, soluk-
lanma.
ulema:
âlimler, bilginler.
ulûm-i diniye:
dinî ilimler.
zahiren:
görünüşte.
zarurî:
zorunlu.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işken-
ce.
1.
Selâm hidayete tâbî olanların üzerine olsun.
2.
Bu parçayı Üstad Hazretleri 27 Mart 1909 (14 Mart 1325) tarihli Volkan gazetesinin 86. Sayı-
sında yer alan Seda-i Hakikat isimli makalesinin sonunda yazmış ve Hutbe-iŞamiye isimli
eserine de derç etmiştir.
m
akalâT
| 66 |
Eski said dönEmi EsErlEri