ve tahfif edip muvazene-i şeriatı bozmasınlar. Ve hem
beliğ-i hakîm olmalıdırlar; tâ ki mukteza-i hâle mutabık
ve ilcaat-ı zamana muvafık ve teşhis-i illete münasip söz
söylesinler.
Altıncı Madde
osmanlılığın meyl-i terakkisini faal etmektir. Şöyle ki:
Bu devletin mâbihilhayatı ve dini, din-i İslâm olduğun-
dan, her bir osmanlı i’lâ-i şevket-i İslâmiyeye mükellef
ve her bir mü’min i’lâ-i kelimetullaha muvazzaftır. Ve bu
zamanda “i’lâ”nın en büyük sebebi maddeten terakki ol-
duğundan ve terakkinin en müthiş düşmanı olan cehalet
ve zaruret ve ihtilâfa seyf-i marifet ve sa’y-i insanî ve it-
tihat ile din namına cihad edeceğiz. Amma a’dâ-i haricî
medenî olduklarından, fikren galebe çalmak lâzımdır. o
cihadı da berahin-i şeriata havale edeceğiz.
Yedinci Madde
Hilâfete dair bir rüyadır. Âlem-i manada padişahı gör-
düm.
dedim: “sen zekâtü’l-ömrü ömer-i sani’nin mesle-
ğinde sarf et; tâ ki meşrutiyet riyasetine lâzım ve biatın
manası olan teveccüh-i umumiyeyi kazanasın.”
padişah dedi: “Ben onun yolunda gideyim, siz de ol
zaman ehlini taklit edebilirsiniz. nerede sizde onlardaki
kuvvet-i İslâmiyet ve saffet ve ahlâk?”
Ben dedim: “Bizdeki tenebbüh-i efkâr-ı umumî ve
tekemmül-i mebadi ve vesait ve ihata-i medeniyet, o
a’dâ-i haricî:
dış düşmanlar.
âlem-i mana:
gözle gördüğümüz
âlemin dışındaki âlem.
beliğ-i hakîm:
hikmetle ve belâ-
gatli bir şekilde konuşan.
berahin-i şeriat:
şeriatın bürhan-
ları, sağlam delilleri.
biat:
birinin hâkimliğini kabul et-
me, hâkimiyetini tasdik etme.
cehalet:
cahillik, bilgisizlik.
din-i islâm:
İslâm dini.
faal:
çalışır hâlde.
fikren:
fikir ile, düşünerek, zihnen.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
hilâfet:
halifelik, İslam devlet reis-
liği.
i’lâ:
yükseltme, yüceltme.
i’lâ-i şevket-i islâmiye:
İslamın
yüceliğini büyüklüğünü yayma,
ilan etme.
i’lâ-i kelimetullah:
Allah’ın ismini,
davasını yüceltmek, yaymak.
ihata-i medeniyet:
medeniyetin
kuşatıcılığı.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda farklı gö-
rüş ve düşünüş, fikir ayrılığı.
ilcaat-ı zaman:
zamanın zorlama-
ları, çağın mecburiyetleri.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
kuvvet-i islâmiyet:
İslâmiyet
kuvveti.
mâbihilhayat:
hayata vesile olan,
yaşamaya sebep olan.
maddeten:
maddî olarak.
medenî:
hayat tarzı, bilgi seviyesi
bakımından yüksek durumda bu-
lunan.
meşrutiyet:
bir hükümdarın
başkanlığı altındaki millet
meclisi ile idare edilen devlet
sistemi.
meyl-i terakki:
ilerleme mey-
li.
mukteza-i hâle mutabık:
du-
rumun gereğine uygun.
muvafık:
uygun, münasip.
muvazene-i şeriat:
şeriatın
dengesi.
muvazzaf:
vazifelendirilmiş,
görevli.
mükellef:
sorumlu ve yüküm-
lü olan.
münasip:
uygun.
nam:
san, ünvan, ad.
ömer-i sâni:
ikinci Ömer. Hz.
Ömer’in yolundan gitmesi se-
bebiyle Ömer b. Abdülaziz’e
verilen lâkap.
riyaset:
reislik, başkanlık.
sa’y-i insanî:
insanın gayreti,
insanın çalışması.
saffet:
saflık, halislik, temizlik,
her türlü hile şeytanlıktan
uzak olma.
seyf-i marifet:
ilim kılıcı.
tahfif:
hafife alma.
tekemmül-i mebadi:
mü-
kemmel başlangıç.
tenebbüh-i efkâr-ı umumî:
kamuoyunun uyanması.
terakki:
yükselme, ilerleme.
teşhis-i illet:
hastalığın teşhisi.
teveccüh-i umumiye:
genelin
teveccühü, genelin sevgi ve il-
gisi.
vesait:
vasıtalar.
zaruret:
şiddetli ihtiyaç, fakir-
lik, yoksulluk.
zekâtü’l-ömür:
ömrün zekâtı.
m
akalâT
| 62 |
Eski said dönEmi EsErlEri