11
24 Mart 1909
Dağ Meyvesi Acı da Olsa Devadır
11 Mart 1325, Volkan, Sayı: 83-84.
Bediüzzaman Said Nursî’nin Fihriste-i
Makasıdı ve Efkârının Programıdır.
ey şu müşevveş sözlerimi temaşa eden zat! gayet dik-
kat ve muhakeme ile mütalâa et. Yoksa sathî nazardan
hâsıl olan sû-i tefehhüm ve zannınızı helâl etmem. sen
de atla da, okuma. İfadatım zekilere hitaptır; işaret kâfi-
dir. Benim mekteb-i edebim kürdistan’ın yüksek dağları
olduğundan, kusurumu ümmîlik ve acemiliğime bağışla-
mak mukteza-i mürüvvettir.
Ben ki İslâmiyet’e, maarif-i İslâmiyeye, ulemaya, tale-
beliğe ve osmanlılığa ve hilâfete ve İttihad-ı Muhamme-
diyeye ve kürdlüğe intisabım cihetiyle, şu sıfatlardan
neş’et eden devair-i mütekàtıa gibi cemiyetlerin mülteka-
sı olduğumdan ve her bir hey’et-i içtimaiyenin cism-i nâ-
mî gibi tembihe muhtaç olan ukdetü’l-hayatiyesinde
mündemiç istidadatı fiile çıkarmanın muharriki ve mukı-
zı meylü’t-terakki olduğundan, o ukde-i hayatı müteneb-
bih etmek ve meylü’t-terakkiyi faaliyete sevk etmek için
her bir hey’ete mahsus birer fikrim vardır.
Birinci Madde
Âlem-i İslâmiyet’in ukde-i hayatiyesini tembih ve temin
ve meylü’t-terakkisini faal etmek için adalet ve meşveret-
ten ibaret olan meşrutiyetin mehaz ve menbaını, ezel ve
âlem-i islâmiyet:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
cism-i nâmî:
nema bulan, gelişen,
yetişen cisim.
derç:
sokma, içine alma.
devair-i mütekatıa:
kesişen da-
ireler.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
faal:
her zaman çalışan, harekette
bulunan.
fıkra:
kısım, bölüm.
fihriste-i makasıd:
maksatların
gayelerin özeti.
gayet:
son derece.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya çık-
ma.
hey’et-i içtimaiye:
sosyal yapı,
topluluğa ait cemiyet.
hilâfet:
halifelik, İslâm devlet reis-
liği.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
ifadat:
ifadeler.
intisap:
mensup olma, bağlanma,
girme.
istidadat:
istidatlar, kabiliyetler,
yetenekler.
ittihad-ı muhammediye:
Süheyl
Paşa, Mehmed Sadık, Ferik Rıza Pa-
şa, Derviş Vahdetî ve arkadaşları
tarafından İstanbul’da 5 Nisan
1909 tarihinde kurulan bir cemi-
yet.
kâfi:
yeter, elverir.
maarif-i islâmiye:
İslâmî eğitim,
İslâmî terbiye.
mehaz:
menba, bir şeyin aslının
alındığı kaymak.
mekteb-i edep:
edep mektebi,
okulu.
menba:
kaynak.
meşrutiyet:
bir hükümdarın baş-
kanlığı altındaki millet meclisi ile
idare edilen devlet sistemi.
meşveret:
işlerin konuşup anlaş-
ma yoluyla halledilmesi, bir konu
hakkında çeşitli ve ehil şahıslardan
fikir alma.
meylü’t-terakki:
ilerleme
meyli, yükselme isteği, ilerle-
me arzusu.
muhakeme:
akıl yürütüp doğ-
ru netice elde edebilme, tart-
ma, değerlendirme, yargılama.
muharrik:
harekete geçiren.
mukız:
uyandıran, ikaz eden.
mukteza-i mürüvvet:
insani-
yetin gereği.
mülteka:
kavuşma, buluşma,
birleşme yeri.
mündemiç:
bir şeyin içinde
bulunan, saklı olan.
müşevveş:
teşevvüşe uğra-
mış, düzensiz, karmakarışık.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, dikkatli okuma.
mütenebbih:
uyanan, uyan-
mış, uyanık.
nazar:
bakış, dikkat.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
sathî:
yüzeysel, derine inme-
yen, üstün körü.
sû-i tefehhüm:
yanlış anlama.
Şeriat-ı Garra:
parlak ve nurlu
şeriat; İslâm dini.
talebe:
öğrenci.
temaşa:
hayretle ve dikkatle
bakıp seyretme.
tembih:
uyarma, ikaz.
ukde-i hayat:
hayat düğümü.
ukde-i hayatiye:
hayatla ilgili
düğüm, hayat düğümü.
ukdetü’l-hayatiye:
hayat dü-
ğümü.
ulema:
âlimler, bilginler.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
zat:
kişi, şahıs.
m
akalâT
| 58 |
Eski said dönEmi EsErlEri