aldatmakla bir münasebet-i mevhumeye istinatla ol ka-
dar dâhil ve hariç muhacemata karşı bu kadar zaman
kendini muhafaza ettiğinden, şimdi asıl şeriatla münase-
bet-i hakikîsi olan meşrutiyetin bekası bu kuvvet-i âliye-
ye istinat etmek zarurîdir.
İkinci Madde
Maarif-i İslâmiye ordusunun fırkaları olan ehl-i medre-
se ve ehl-i tekke ve ehl-i mektep, ifrat ve tefrit ile birbi-
rini tadlil ve techil ile hâsıl olan ve ahlâk-ı İslâmiyeyi esa-
sıyla sarsan ve aheng-i terakkiyi ihlâl eden tebayün-i ef-
kârları ve tehalüf-i meşrepleri izale ve efkârı tevhid, me-
şaribi takrip zarurîdir.
nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın bir kasrın
odalarının kapıları birbirine açılır, bir maksada hizmet
eder; kezalik, mektep ve medrese ve tekke, teyid-i mü-
nasebet ile o kasr-ı âlî-i İslâmiyenin birer açık kapılı oda-
sı gibi olmak ve salonu da hükümet olmak lâzımdır. tâ
her biri diğerinin noksanını tekmil ile kaide-i taksimü’l-
mesai tatbik edilsin.
teyid-i münasebet şöyledir ki: Mekâtib-i âliyede haka-
ik-ı İslâmiyeyi berahin ile okutmak ve medreselere de fü-
nun-i lâzıme-i medeniyeyi, eski hükemanın bataklığına
bedel, tedris olunmak ve tekkelerde de mütebahhirîn
ulema bulunmaktır.
Üçüncü Madde
devlet-i ilmiyede meşrutiyet-i ilmiye tesis etmektir; tâ
ki, efkâr-ı umumiye-i ilmiye feveran ile ağraz ve enaniyet
ağraz:
gizli kinler, kasıtlar.
aheng-i terakki:
terakki ahengi,
ilerlemenin ahengi, ilerlemedeki
uyum ve düzen.
ahlâk-ı islâmiye:
İslâm ahlâkı.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonsuzluk.
berahin:
deliller, hüccetler, bür-
hanlar.
cesim:
büyük, kocaman.
dâhil:
içeri, iç.
devlet-i ilmiye:
ilim devleti.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
efkâr-ı umumiye-i ilmiye:
ilim
adamlarının bütün fikirleri düşün-
celeri.
ehl-i medrese:
medrese ehli,
medresede okuyanlar.
ehl-i mektep:
mektepli, okullu,
eğitim ve tahsil görenler.
ehl-i tekke:
bir tarikata bağlı olan-
lar.
enaniyet:
kendini beğenme, ben-
cillik.
feveran:
kaynama, fışkırma.
fırka:
topluluk, grup, cemaat.
fünun-i lâzıme-i medeniye:
me-
deniyetin gerekli olan fenleri.
hakaik-ı islâmiye:
İslâmiyetin
gerçekleri, İslâm’a ait hakikatler.
hariç:
dışarı.
hâsıl:
ortaya çıkan, beliren.
hükema:
filozoflar.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme, haddi-
ni aşma.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
istinat:
dayanma.
izale:
giderme, ortadan kaldırma.
kaide-i taksimü’l-mesai:
mesaile-
ri bölüştürüp düzenleme kuralı.
kasır:
saray, köşk.
kasr-ı âlî-i islâmiyet:
İslamiyet’in
yüce sarayı.
kezalik:
keza, bu da öyle, böylece.
kuvvet-i âliye:
üstün güç.
maarif-i islâmiye:
İslâmî eğitim,
öğretim, İslâmî terbiye.
medrese:
eski dönemde ders
okutulan düzenli öğretim kurulu-
şu.
mekâtib-i âliye:
yüksek okullar.
mektep:
eski dönemde ilk ve orta
tahsilin yapıldığı eğitim kurumu.
mesai:
çalışma saati.
meşarip:
meşrepler.
meşrep:
huy, tabiat; tutum tutu-
lan yol.
meşrutiyet:
bir hükümdarın baş-
kanlığı altındaki millet meclisi ile
idare edilen devlet sistemi.
meşrutiyet-i ilmiye:
.
muhacemat:
hücumlar, saldı-
rılar.
muhafaza:
koruma.
mutazammın:
içine alan, kap-
sayan, havi.
münasebet-i hakikî:
gerçek
ilgi, bağ.
münasebet-i mevhume:
veh-
me dayanan, hayalî bağ, ilgi.
mütebahhirîn:
bilgisi deniz gi-
bi geniş ve engin olanlar.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
tadlil:
dalâlette göstermek.
takrip:
yaklaştırma, yakınlaş-
tırma.
tatbik:
yerine getirme, uygu-
lama.
tebayün-i efkâr:
fikirlerin bir-
birine zıt olması, düşüncelerin
farklı olması.
techil:
cehaletle, cahillikle suç-
lama.
tedris:
okutma, ders verme.
tefrit:
normalden aşağı olma,
tersine aşırılık.
tehalüf-i meşrep:
meşreple-
rin birbirine zıt ve farklı olması.
tekke:
zikir yeri, tarikat evi.
tekmil:
tamamlama, kemale
erdirme.
tesis:
kurma, meydana getir-
me.
tevhid:
birleştirme.
teyid-i münasebet:
ilişkiyi
güçlendirme.
ulema:
âlimler, bilginler.
zarurî:
zorunlu.
m
akalâT
| 60 |
Eski said dönEmi EsErlEri