DÖRDÜNCÜ VEHİM:
içimizdeki gayrimüslimler ürkecekler veya bahane tu-
tacaklar.
Elcevap:
Bahane tutmak çocukluktur veya hainliktir.
ürkmek ise cehalet veya tecahüldür. zira gayrimüslimler
kurun-i Vustada ve vahşî oldukları zamanlarda ferman-ı
(1)
p
øj/q
ódG ?p
a n
?G'
ôr
cp
G n
’
ile bu kadar edyan ve akvam-ı muhte-
life, medeniyet-i İslâmiyede masun kaldıklarından, İslâmi-
yet’in ulüvvücenabı ve gayrimüslim, tevehhüm ettikleri
mahzurun ademi güneş gibi tezahür ediyor. Hem de gay-
rimüslimlerin selâmeti, vatanın saadeti iledir. Ve meşruti-
yetin devamı, ruhu, nokta-i istinadı ve mürşidi, şeriat ve
milliyetimiz olan İslâmiyet olduğundan, gayrimüslimler bu
ittihattan ürkmek değil, takdis ve ünsiyet etmek lâzımdır.
BEŞİNCİ VEHİM:
ecnebilerin bundan tevahhuş etmek ihtimali var?
Elcevap:
Bu ihtimale ihtimal verenler, mütevahhiştir.
zira, merkez-i taassuplarında İslâmiyet’in ulviyetine dair
konferanslarla
(HaşİYe)
takdis etmeleri bu ihtimali redde-
der. Hem de düşmanlarımız onlar değiller. Asıl bizi bu
kadar düşüren ve ilâ-i kelimetullaha mâni olan, cehalet
ve neticesi olan muhalefet-i şeriattır; ve zaruret ve onun
semeresi olan sû-i ahlâk ve harekettir; ve ihtilâf ve onun
mahsulü olan ağraz ve nifaktır ki, ittihadımız bu üç insaf-
sız düşmana hücumdur.
HaşİYe:
Bismarck ve Mister Carlyle gibilerin malûm beyanatlarına işaret
eder.
adem:
yokluk.
ağraz:
gizli kinler, kasıtlar.
akvam-ı muhtelife:
çeşitli kavim-
ler.
cehalet:
cahillik.
ecnebi:
yabancı.
edyan:
dinler.
elcevap:
cevap olarak.
ferman:
emir, buyruk.
gayrimüslim:
Müslüman olma-
yan, İslâmiyeti kabul etmeyen.
haşiye:
dipnot.
i’lâ-yı kelimetullah:
Allah’ın ismi-
ni, davasını yüceltmek, yaymak.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda farklı gö-
rüş ve düşünüş, fikir ayrılığı.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
kurun-i Vusta:
Orta Çağ.
mahzur:
sakınılacak, çekinilecek
şey; engel, sakınca.
mâni:
engel.
mahsul:
ürün.
masun:
korunmuş, dokunulmaz.
medeniyet-i islâmiye:
İslâm me-
deniyeti.
merkez-i taassup:
bağnazlık mer-
kezi.
meşrutiyet:
bir hükümdarın baş-
kanlığı altındaki millet meclisi ile
idare edilen devlet sistemi.
muhalefet-i şeriat:
şeriata muha-
lefet.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu gös-
teren, rehber, kılavuz.
mütevahhiş:
korkan, ürken.
nifak:
ikiyüzlülük; bozgunculuk.
nokta-i istinat:
dayanak noktası,
güvenme ve itimat noktası.
saadet:
mutluluk.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
semere:
meyve, güzel netice.
sû-i ahlâk:
kötü ahlak.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
takdis:
yüceltme, mukaddes
sayma, kudsî ve mübarek say-
ma.
tecahül:
cahil gibi görünme,
bilmezlikten gelme.
tevahhuş:
korkarak uzak dur-
ma, yakın hissetmeme.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümit-
sizliğe ve korkuya düşme.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
ulüvv-i cenap:
alicenaplık, cö-
mertlik, büyüklük.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yük-
seklik.
ünsiyet:
alışkanlık, ülfet, dost-
luk.
vahşî:
medenîleşmemiş, bar-
bar.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
zaruret:
şiddetli ihtiyaç, fakir-
lik, yoksulluk.
1.
Dinde zorlama yoktur. (Bakara Suresi: 256.)
m
akalâT
| 72 |
Eski said dönEmi EsErlEri