münezzeh olan hakikat, hafâdan da müstağnidir. Hem
de hile, terk-i hile ve doğruluktur. Hem de başka cemi-
yete kıyas olunmaz. zira onlar teessüse başlıyorlar; bu
ise müesses iken bazı köşelerden tecelli ediyor. Hem de
bidayet-i İslâm’da kırk oldu, saklanmadı; nasıl üç yüz mil-
yondan sonra gizlenecek? Hem de bir şeyi akıl görür,
kabul eder; fikir uğraşır, teslim eder. Bir hakikat hafâ
perdesini kabul etmez.
(1)
i'
ó o
¡r
dG n
™n
Ñs
JG p
øn
e '
¤n
Y o
án
en
Ó° s
ùdGn
h
Yüz
bin defa cemî mü’minlerin lisanıyla deriz:
Yaşasın Şeriat-ı garra!
İTTİHaD-ı MUHaMMeDîNİN eN
KÜçÜK eFRaDıNDaN
Bediüzzaman Said Nursî
®
şeriat; İslâm dini.
tecelli:
belirme, bilinme, görünme.
teessüs:
kurulma, teşekkül etme,
oluşma.
terk-i hile:
hileyi terk etmek.
1.
Selâm hidayete tâbî olanların üzerine olsun.
bidayet-i islâm:
İslâmın baş-
langıcı, İslâmın ilk zamanları.
cemî:
bütün.
cemiyet:
topluluk, birlik.
efrat:
fertler.
hafâ:
gizlilik, sır.
hakikat:
gerçek, doğruluk.
ittihad-ı muhammedî:
Süheyl
Paşa, Mehmed Sadık, Ferik Rı-
za Paşa, Derviş Vahdeti ve ar-
kadaşları tarafından İstan-
bul’da 5 Nisan 1909 tarihinde
kurulan bir cemiyet.
kıyas:
karşılaştırma, oranlama.
lisan:
dil.
müesses:
tesis edilmiş, kurulu.
münezzeh:
arınmış, tenzih
edilmiş, uzak.
müstağni:
muhtaç olmayan,
gerekli bulmayan.
Şeriat-ı Garra:
parlak ve nurlu
Eski said dönEmi EsErlEri
| 77 |
m
akalâT