su gibi nüfuz eden kelimat-ı sittede istifhamî hemze ile
der: Aklına bir bak, böyle şer bir şeye cevaz, izin verir
mi?
Müstakim aklın yoksa, kalbin içine bir bak. eğer kalbin
var ise, böyle elîm bir şeye hiç muhabbet eder mi?
selim kalbin yok ise, vicdanına da bir bak. Böyle kendi
dişinle, hem de kendi elini! Hem çekersin elemi.
parçalamak misali içtimaî hayatı, ifsadına vicdanın rûy-i
rıza acaba böyle gösterir mi?
İçtimaî vicdanın, eğer o da olmazsa, insaniyetine bak.
Böyle canavarvari iftirasa iştiha, arzu hiç gelir mi?
İnsaniyetin olmazsa, rikkat-i cinsiyene, karabet-i rahmi-
yene bak. Böyle kendi belini kıracak harekete vahşice
meyleder mi?
karabet-i rahmin, hem rikkat-i cinsiyen de, o da eğer ol-
mazsa, hiç sağlam tabiatın, selim fıtratın yok mu
ki, muhterem meyyiti dişinle parçalarsın? demek akıl ile
hem kalb, vicdan ve insaniyet, hem karabet-i rahmî,
Hem rikkat-i cinsiye, tabiat ve şeriat nazarında, o müz-
min maraz-ı zem, mezmumdur; merdut gıybet, matrut-
tur; içilir mi her dem, dem-i âdemî?
• • •
meyletmek:
yönelmek.
meyyit:
ölü.
mezmum:
ayıplanan, yerilen, be-
ğenilmemiş.
misal:
örnek.
muhabbet:
sevgi.
müstakim:
istikametli, doğru dü-
şünen.
müzmin:
eskiyerek yerleşmiş
hastalık, süreklileşmiş, kronik.
nazar:
bakış açısı.
nüfuz etmek:
işlemek.
rikkat-i cinsiye:
cinsî şefkat, insa-
nın kendi cinsinden olana acıması.
ruy-i rıza:
razı olma yüzü, tarafı.
selim:
temiz, samimî.
şer:
kötü ve zararlı olan şey, kötü-
lük.
şeriat:
kanun, dinî hükümler, top-
lumu ilgilendiren dini hükümler,
kurallar.
tabiat:
karakter, huy; madde âle-
mi, varlıklar.
vahşice:
merhametsizce, duygu-
suzca.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan
ahlâkî duygu.
akıl:
us, idrak, düşünme, anla-
ma ve tedbir alma, iyi ve kötü-
yü; hayır ve şerri ayırt edebil-
me özelliği.
arzu:
istek.
canavarvari:
canavarı andı-
ran.
cevaz:
caiz, uygun görme, izin
verme.
dem:
an, vakit.
dem-i âdemî:
insanın kanı.
eğer:
şayet.
elem:
acı.
elîm:
acı ve üzüntü verici.
fıtrat:
yaratılış.
gıybet:
hazırda olmayan birisi-
nin aleyhinde konuşma, kötü-
leme, dedikodu yapma.
hayatı:
yaşayış, yaşama.
hemze:
elif veya elif yerine
kullanılan işaret. Elif, vav, ya,
he üzerine konulan ve “e” diye
okutan işaret.
içtimaî:
toplumu ilgilendiren.
ifsat:
fesada uğratma, bozma,
düzensizlik meydana getirme.
iftiras:
parçalama.
insaniyet:
insanlık.
istifhamî:
soru şeklinde.
iştiha:
yeme isteği.
kalb:
insanın manevî, ruhanî
yönü.
karabet-i rahim:
soy yakınlığı,
akrabalık; nesebî yakınlık.
karabet-i rahmî:
soy yakınlığı,
akrabalık.
karabet-i rahmiye:
soy yakın-
lığı, akrabalık.
kelimat-i sitte:
altı kelime.
maraz-ı zem:
yerme, kötüle-
me hastalığı.
matrut:
tardedilmiş, kovul-
muş.
merdut:
reddolunmuş, kovul-
muş.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 771 |
l
emaaT