İslâm’a Yakışan Hudabinâne İnsaftır,
Hodbinâne Tenkit Değil!
(1)
en müthiş marazımız, hem manevî musibet, cerbeze ve
gurura dayanan şu tenkittir. o tenkidi işleten, ger in-
safın eliyse,
Hakikati rendeçler. ger o tenkidi gurur istihdam etse,
tahrip eder, parçalar. o müthişin müthişi, şöyle tenkit
ger girse,
İmanî akaide, dinî müsellemata. zira, iman tasdikle bera-
ber hem iz’andır; iz’an ile beraber teslim ve iltizamdır.
eğer zaafı olmazsa,
İltizamla beraber manevî imtisaldir. Şöyle tenkit, kırıyor
teslim ve imtisali, iz’an ve iltizamı. Çendan bir şek ver-
mezse,
tasdikte de kalıyor bîtaraf, lâubalî. Şu zaman-ı tereddüt,
evham ve vesvesede, lâzım budur herkese:
İz’an ve iltizamı tenmiye ve takviye eden safî âsârı, nura-
nî sıcak kalblerden çıkan bîvesvese
Müspet efkârı, müşevvik beyanatı, hüsnüzanla temaşa,
tetkik etmek gerektir. Avrupa kâselisi beynindeyse,
zebanzeddir bîtarafâne düşünmek, muhakeme. Hâlbuki
bu kelime, muvakkat dinsizliktir. Yeni mühtedi olsa,
Ya dine müşteriyse, belki o yapabilir. evet yüzde birisi,
farz-ı kifaye için, hasm-ı dini ilzamen, ya talibi iknaen
muvakkaten istese,
yetli olma.
iknaen:
inanmasını sağlayarak,
inandırarak.
iltizam:
benimseme, taraftar ol-
ma.
ilzamen:
kuvvetli deliller ve belge-
lerle karşındakini cevap veremez
hale getirerek.
iman:
inanç.
imanî:
imana, inanca ait olan.
imtisal:
işi benimseme, emre uy-
ma.
insaf:
hakkı teslim esasına daya-
nan ılımlı davranış, adaleti ve hak-
kı düşünerek davranma, vicdana
uygun hareket.
istihdam:
bir işte çalıştırma, çalış-
tırma; kullanma.
iz’an:
basiret, anlayış, zekâ.
kâselis:
dalkavuk, alçak huylu
kimse.
lâubalî:
kayıtsız, ilişkisiz.
lâzım:
gerek, gerekli.
manevî:
ruha ve içe ait olan, ruhî;
fikrî, hissî.
maraz:
hastalık.
muhakeme:
düşünme, akıl yürüt-
me, akıl yürütüp doğru bir netice
elde edebilme.
musibet:
belâ ve felâket.
muvakkat:
geçici.
muvakkaten:
geçici olarak.
mühtedi:
batıl olan dinini değişti-
rerek İslâmiyete giren kişi.
müsellemat:
doğruluğu ve kesin-
liği herkesçe kabul edilen esaslar.
müspet:
olumlu, pozitif.
müşevvik:
teşvik eden, isteğini
arttıran.
müşteri:
alıcı.
müthiş:
dehşete düşüren.
nuranî:
nurlu, parlak, münevver.
rendeçlemek:
rendelemek; pü-
rüzleri gidermek.
safî:
saf, karışmamış.
şek:
şüphe, tereddüt.
tahrip:
yıkmak.
takviye:
güçlendirme, sağlamlaş-
tırma.
talip:
istekli.
tasdik:
onaylama, doğrulama.
temaşa:
hayretle ve dikkatle bak-
ma.
tenkit:
eleştiri.
tenmiye:
geliştirme.
teslim:
boyun eğme, rıza göster-
me.
tetkik:
araştırma.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
zaman-ı tereddüt, evham ve
vesvese:
vesveselerin, şüphelerin,
tereddütlerin hüküm sürdüğü za-
man.
zebanzed:
dil alışkanlığı olarak,
her zaman söylenen söz.
zira:
çünkü.
akait:
İslâm’ın imanla ilgili
esasları ve hükümleri.
âsârı:
eserler, ürünler, sonuç-
lar.
belki:
kesinlikle, bilakis.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
beyn:
ara, arasında.
bîtaraf:
tarafsız.
bîtarafâne:
tarafsızca, herhan-
gi bir tarafı, kimseyi ve yanı
tutmaksızın.
bîvesvese:
vesvesesi olma-
yan, şüphesi bulunmayan.
cerbeze:
haklı, haksız sözlerle
hakikati gizlemek.
çendan:
gerçi.
dinî:
İslâmiyete ait, dine ait.
efkâr:
fikirler.
eğer:
şayet.
farz-ı kifaye:
bir kısım Müslü-
manların yerine getirmesiyle,
diğerlerinin üzerinden kalkan
farzlar.
ger:
eğer.
gurur:
boş şeylerle övünme,
böbürlenme.
hakikat:
gerçek.
hâlbuki:
oysa ki.
hasm-ı din:
din düşmanı.
hodbinâne:
kendini düşüne-
rek, kendi menfaatini ön plâna
çıkararak, bencilce.
hudabinâne:
hak ve hakikati
görerek, gözeterek.
hüsnüzan:
iyi ve güzel düşün-
ce, başkaları hakkında iyi ni-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 769 |
l
emaaT
1.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.