Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 775

Büyük rüşveti aldı. zira ki, maddiyyunluk, hem engizis-
yonluk mâyesiyle yoğrulmuş şu hâzır medeniyet; cazi-
be cerbezeli,
Aldatıcı müşevvik vesaitle mücehhez, hevesle cazibedar
o sehhare-i fettane, din ve namus, fazilet, hissiyat-ı
maâlî
Bedeline, kendini İslâmlara satıyor; şaşaalı bir hayat gös-
terip, takdim eder. dinden, hem de namustan, hem de
bir-iki katlı
Fazla rüşvet alıyor. Fakat, sosyalistlikse, basit ve hem de
sade bir hayatı gösterir, cumhura takdim eder. onun
da mukabili,
kimse dinden, namustan büyük bir hisse vermek, hem
de feda etmeye icbar etmez, edemez. Hem de kimse
hissetmez kendini ona borçlu.
nasıl her bir insanda, gıdaya ihtiyaç var; onun gibi, zev-
ke de bir ihtiyacı vardır. nefis ve heva yolunda, süflî ve
hem zelilî.
zevki tatmin olmazsa, ruh ve hüda vechinde zevkini ara-
yacak. Meselâ, burada iki adam var; sen onlara davetli.
Birinci pek müşaşaa, hem dahi cazibedar, eğlenceli, he-
veskâr; seni bir ziyafete teşriflerle çağırır. öbürüsü sa-
deli,
yan; debdebeli, gürültülü, patırtılı.
müşevvik:
teşvik edici.
nefis:
insanın maddî, bedeni yönü.
ruh:
can, hayat ve duygulardan
oluşan canlının manevî yönü.
sade:
gösterişsiz.
sehhare-i fettane:
Fitne ve fesada
teşvik eden büyüleyici.
sosyalistlik:
üretim araçlarının
ferdî olmaktan çıkarılıp kamuya
mal edilmesi ve gelir paylaşımının
düzenlenmesi esaslarına dayanan
doktrin, toplumculuk.
süflî:
adî, bayağı.
şaşaalı:
gösterişli, debdebeli, tan-
tanalı.
takdim etmek:
sunmak.
tatmin:
doyuma ulaşma.
teşrif:
şereflendirme, şeref verme.
vecih:
yön, taraf.
vesait:
vasıtalar, sebepler.
zelilî:
aşağılık.
zevk:
tat, lezzet, hoşluk.
ziyafet:
İkram için verilen yemek,
yemekli davet, şölen.
basit:
sade.
bedel:
karşılık.
cazibe:
çekme gücü; çekicilik.
cazibedar:
çekici.
cerbeze:
aldatıcı sözlerle kur-
nazlık.
cumhur:
çoğunluk.
engizisyonluk:
Hristiyanlıktan
uzaklaşan veya dinî esaslara
aykırı davranan kimseleri ce-
zalandırmak için kurulan Kato-
lik kilisesi mahkemeleri siste-
mi.
fazilet:
hiçbir çıkarı değil, Allah
rızası ve doğruluğun gereğini
yapma.
feda:
uğruna verme, gözden
çıkarma.
hayat:
yaşayış, yaşama.
hâzır:
şimdiki.
heva:
nefsin arzu ve istekleri.
heves:
istek, arzu; gelip geçici
istek; nefsin hoşuna giden is-
tek; akıl dışı istek; zevk, eğlen-
ce.
heveskâr:
heves eden, heves-
li, istekli, arzulu.
hisse:
pay.
hissiyat-i maâlî:
şerefli, yük-
sek duygular.
hüda:
İlâhî kaynaklı hak yol ve
prensipleri; hak ve doğru olan
yol.
icbar:
mecbur.
maddiyyunluk:
maddeye ta-
parcasına değer verme düşün-
cesi.
mâye:
kaynak, temel, esas.
medeniyet:
şehirlilik, toplum-
da yaşama ve kurallara uygun
davranma, uygarlık,.
mukabil:
karşı.
mücehhez:
her ihtiyacı göre-
cek şekilde tamamlanmış.
müşaşaa:
parlayan, parılda-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 775 |
l
emaaT
1...,765,766,767,768,769,770,771,772,773,774 776,777,778,779,780,781,782,783,784,785,...790
Powered by FlippingBook