o tavrı takabilir. lâkin yüzde doksana, böyle terbiye ver-
mek; bir hasmı kazanmadan, kırk Müslim feda olur.
Her biri bir vesvese!
• • •
Gurur Zaaftan Gelir, Dalâlete Gider. Gurur Dâhilde
İlhaddır; Harice, Küffarın Efkârına Karşı Salâbettir
(1)
Bir menba-ı dalâlet, gurur-i fikriyedir. gurur onu çıkarır
cadde-i cumhurîden, açık yerde bırakır; kendine cadde
yapmak, onu mecbur ediyor.
Menhec-i cumhurîden çıkmış şükûk ve evham, iki taraf
atılmış. Yanında cadde yapsa, o evhamla çarpışmak,
ona zarurî olur.
o mağrur serseri, hasenat-ı cumhurdan mahrum kaldığı
hâlde, cumhurun evhamına daim müptelâ olur; onlar-
la da çarpışır. Binden biri kurtulur.
ey talib-i hidayet! Şu gururun başını, ayak altına al, ez!
Hısn-ı hasin-i iman cumhurun menhecine gel, teslim
ile gir, gör, gez.
günahkâr hevaperest, rahat-ı kalbî için, cehennemi iste-
mez; cehennem aleyhinde her şeyi alkışlıyor; bu arzuy-
la gitgide, inkâra kadar gider.
• • •
Gıybetin Derece-i Şenaati
(2)
(3)
Ék
à r
«n
e p
¬«/
Nn
G n
º r
ën
d n
?o
cr
Én
j r
¿n
G r
ºo
c
o
ón
Mn
G t
Öp
ëo
jn
G
Bu ayet-i kerîme, şu altı kelime ile, altı derece şiddetle
gıybeti takbih eder, zemmi zemmedip, tevbih eder ada-
mı.
aleyhinde:
karşısında, lehinde ol-
mayan.
arzu:
istek.
cadde:
geniş yol.
cadde-i cumhurî:
umuma ait cad-
de.
cehennem:
ahiretteki ceza yurdu.
cumhur:
çoğunluk.
dâhil:
içeri.
daim:
devamlı.
dalâlet:
iman ve İslâm’dan ayrıl-
ma; sapkınlık, doğru ve hak yol-
dan ayrılma.
derece:
mertebe.
derece-i şenaat:
alçaklık, rezillik
derecesi.
efkâr:
fikirler.
evham:
kuşkular, esassız şeyler,
kuruntular.
feda:
uğruna verme, gözden çıkar-
ma.
gıybet:
hazırda olmayan biri hak-
kında onun hoşlanmayacağı şekil-
de konuma.
gurur:
boş şeylerle övünme, bö-
bürlenme.
gurur-i fikriye:
fikrî gurur; sahip
olduğu fikri tek doğru bilerek gu-
rurlanma.
hariç:
dışarıdan.
hasenat-ı cumhur:
çoğunluğun
elde ettiği iyilik.
hasım:
düşman.
hevaperest:
nefsin meşru olma-
yan isteklerine uyan.
hısn-ı hasin-i iman:
imanın çok
sağlam kalesi.
ilhad:
hiçbir değer tanımayan din-
sizlik.
inkâr:
red etmek; küfre düşmek.
küffar:
kâfirler, hak dini, İslâmiyeti
inkâr edenler.
lâkin:
ama, fakat.
mağrur:
gururlu, kendini beğen-
miş; büyüklük taslayan.
mahrum:
yoksun.
menba-ı dalâlet:
sapkınlık,
doğru ve hak yoldan ayrılma
kaynağı.
menhec-i cumhurî:
umuma
ait geniş, açık yol.
menheç:
yol.
müptelâ:
bağımlı.
müslim:
Müslüman.
rahat-i kalbî:
kalbin rahatı.
salâbet:
hakta sebat etme,
sağlam duruş sergileme.
şükûk:
şüpheler.
takbih:
çirkin görme, ayıpla-
ma, kınama.
talib-i hidayet:
doğru yol, İslâ-
miyet isteklisi.
tavır:
eşya, olaylar ve insanlar
karşısında takınılan hâl, tu-
tum, durum, vaziyet.
terbiye:
eğitim.
tevbih etmek:
şiddetli azarla-
mak.
vesvese:
kuruntu, şüphe.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
zarurî:
mecbur, zorunlu.
zem:
yerme, kötüleme.
zemmetmek:
yermek, kötü-
lemek.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 770 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.
2.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.
3.
Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurat Suresi: 12.)