Şarkta onun hayatı, şu İslâm kuvvetinin imhaümevtinden-
dir. kuvvetimiz hayatı, ona müthiş bir mevttir, zulmet-
mez temadi.
İslâm kuvveti ise, nasıl ki dayanmışsa, dayansa, nerede
olsa gaddar hasmın hayatı, şarkta elbette söner, bâkî
kalır ramadı.
İki yüz günlük vâsi bir cephede, hem de yedi noktada, ha-
sım manen mağlûptur. Yalnız Anadolu cephesinde mu-
vakkat biraz ileri gitti.
sebebiyse, aldandık. İnfiradî siyaseti, bilmeyerek takın-
dık.
(1)
Gƒo
£p
HGn
Qn
h Gho
ôp
HÉn
°Un
h Gho
ôp
Ñr
°Up
G
fermanına mü’minâne
imtisal etsek, gelir Allah’ın vaadi.
Âlem-i İslâm’ın ve hak ve hürriyetinin istirdadı için, biiz-
nillahi teâlâ, tedafüden taarruza geçiyor; belki çok yer-
lerde de geçti.
İnönü’nün iki zaferi, zahiren ger küçüktü, bâtınen pek bü-
yüktü. nasıl ki devletlerin haysiyet ve şevketi, kuvvet
ile inadı,
Bir mizanla tartılır, drahmi ve Mark gibi mizanü’l-iktisat-
la derecesi bilinir. öyle de milletlerin izzetinin imâdı,
Hem de tarz-ı hayatı bir mizanla tartılır: Mizan tarz-ı na-
zardır, bakmak barometredir. Mecruh, mazlum adamın
me’yusâne feryadı,
nızlıkla ilgili.
islâm:
Müslümanlar.
istirdat:
geri alma, geri isteme.
izzet:
kuvvet ve kudret, galebe,
üstünlük.
kuvvet:
güç, iktidar.
mağlûp:
yenilgiye uğramış.
manen:
manaca.
mark:
Alman para birimi.
mazlum:
zulüm görmüş.
me’yusâne:
ümitsizce.
mecruh:
yaralanmış, cerh olun-
muş, yaralı.
mevt:
ölüm.
mizan:
ölçü, terazi.
mizanü’l-iktisat:
ekonomi ölçüsü,
ekonomi ölçü birimi.
muvakkat:
geçici.
mü’minâne:
inanarak, mü’mine
yakışır şekilde.
müthiş:
dehşete düşüren.
ramat:
kül, ateş külü.
siyaset:
temelinde yalan, menfa-
at, tarafgirlik bulunan menfi, zarar-
lı siyaset anlayışı.
Şark:
Doğu, Dünyanın Asya ve Or-
tadoğu bölgesi.
şevket:
büyüklük, heybet , aza-
met.
taarruz:
düşman kuvvetlerini geri-
letmek, kaçırtmak için yapılan sal-
dırı, hücum.
tarz-ı hayat:
hayat tarzı.
tarz-ı nazar:
bakış açısı, bakış şek-
li.
tedafü:
kendini koruma, müdafaa,
savunma.
temadi:
devam etme, sürüp git-
me, sürme.
vaat:
Allah’ın kullarına muhakkak
gerçekleşeceğini bildirdiği ahiret
hayatında, amellerinin karşılığı ve
Allah’ın lütfu olarak verilecek mü-
kâfat, ahiret mükâfatı.
vâsi:
geniş.
zahiren:
görünüşte.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa, iş-
kence.
âlem-i islâm:
Müslümanların
yaşadığı coğrafya, İslâm dün-
yası.
bâkî:
geride kalan, arta kalan.
barometre:
hava basıncını öl-
çer alet.
bâtınen:
aslında, özünde.
belki:
kesinlikle, bilakis.
biiznillahi teâlâ:
Allah’ın izniy-
le.
cephe:
savaş bölgesi, harb sa-
hası.
drahmi:
Yunan para birimi.
elbette:
kesinlikle.
ferman:
emir, buyruk.
feryat:
yardım istemek için
yüksek sesle bağırma, çağır-
ma.
gaddar:
zulüm, haksızlık, mer-
hametsizlik eden.
ger:
eğer.
hak:
doğru, gerçek, hakikat;
doğruluk.
hasım:
düşman.
hayatı:
yaşayış, yaşama.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
imâd:
direk; temel, esas.
imhaümevt:
ortadan kaldır-
ma ve ölme.
imtisal:
işi benimseme, emre
uyma.
inat:
direnme.
infiradî:
yalnızlığa ait olan, yal-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 779 |
l
emaaT
1.
Sabırlı olun, sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın, her an cihada hazırlıklı bulunun.
(Âl-i İmran Suresi: 200.)