İslâm’ın zararına yine istihdam eder. karşısında husumet-
le dayanmak pek güç olur. o yeni bir fikirdir; belâlı,
hem faideli.
Cumhura müteveccih muhatabı, avamdır. Şu cumhur-i
avama tevcih olan bir fikir, ger kudsiyet almazsa, ya-
kın olur zevali,
Çabuk söner de ölür. o yeni desatire bir kudsiyet vere-
cek iki muazzam din var: ona ziya, buna zulmetli; bu-
na zulmet, ona ziyalı.
Şu şarkî keskin fikir, vakta gözünü açmış, başında duran
hasmı Hristiyan dini bulmuş. Hasmın elinde silâh, yi-
ne o din olmalı.
öyle ise o fikir, onunla hiç barışmaz. elbet o fikir ve mes-
lek, beka, yaşamak ister. Yaşaması, cumhurda kat’an
takarrür ister, kalbetmeli kabulü.
Avam kalbinde takarrür, bir kudsiyet ister, kudsiyeti ve-
recek içtimaî din ister. Avamı çok düşünmüş ihsanlı,
merhametli
Bir şeriat ister. demek, ister istemez dehalet edecek,
İslâmiyet’e teslim olacak, ya ölecek; bunu iyi bilmeli.
eğer desen: “nedendir İslâmiyet pek garip düştü de zaif
oldu, izzeti de gaip oldu, saadeti âfile? tâli’le gurup
ettik;
toplumu ilgilendiren dini hüküm-
ler, kurallar.
takarrür:
yerleşme.
tâli’:
kısmet, kader, baht, kader.
teslim:
boyun eğme, rıza göster-
me.
tevcih:
yönelen.
vakta:
ne zaman ki.
zaif:
güçsüz.
zeval:
bitiş, sona erme.
ziya:
aydınlık, ışık.
zulmet:
karanlık, anlaşılmaz.
âfil:
görünmez olan, kaybolan.
avam:
halk.
beka:
sonsuzluk, ebediyet.
belâ:
felâket, musibet.
cumhur:
çoğunluk.
cumhur-i avam:
halkın ekse-
risi, çoğunluğu.
dehalet etmek:
dâhil olmak.
desatir:
prensipler.
eğer:
şayet.
faideli:
faydası olan, yararlı.
fikir:
düşünce.
gaip:
görünmeyen.
garip:
kolay anlaşılmayan, giz-
li tarafları olan, sırlı.
ger:
eğer.
gurup:
batma, batış, görün-
mez olma.
hasım:
düşman.
husumet:
düşmanlık.
içtimaî:
toplumsal, sosyolojik.
ihsanlı:
bağışlayıcı, ikramlı.
islâmiyet:
İslâm dini.
istihdam:
hizmet ettirme.
izzet:
Kuvvet ve kudret, gale-
be, üstünlük.
kabul:
alıp kullanma; uygun
bulma.
kalbetmek:
başka şekle çevir-
mek.
kat’an:
asla, kat’iyen.
kudsiyet:
kutsal, kusur ve
noksandan uzak olan.
merhametli:
acıyan, koruyan,
iyilikte bulunan.
meslek:
usul, metot.
muazzam:
çok değerli ve bü-
yük.
muhatap:
kendisiyle konuşu-
lan kişi.
müteveccih:
yüzünü dönmüş,
yönelmiş.
saadet:
mutluluk.
şarkî:
doğuya ait.
şeriat:
kanun, dinî hükümler,
Eski said dönEmi EsErlEri
| 777 |
l
emaaT