Fakirâne nazarı, zilletine mizandır. Fakat ümitkârâne,
müntakimvari nazar, izzetine mikyastır. Yeni sene cep-
he idi, eskişehir bir siperdi.
İnönü zaferi olmadan, her Müslim-i mazlumun, kâfir olan
hasmını mütecebbir bir zalim mevkiinde görürdü, aşa-
ğıdan yukarı cihetine bakardı,
Yüksekte tanıyordu. zaferden sonra gördü: Birer hain,
alçak derekesinde görür, habais çamurunda çabalar da
batardı.
o mizan-ı nazarî derecatı, kuyudan minareye çıkmıştır.
İntibah-ı İslâmî, izzet ve intikamla ayak üstüne kalktı.
ey Âlem-i İslâmî! dinle ayet ne der, ediyor işareti: “ki,
havf-ı mevt, mevt getirir; hırs-ı hayat, zilleti!” Bizde lez-
zetsiz zillet oldu.
tavuğa bir dikkat et! piliçleri yanında, camuş tecavüz et-
se, o şefkat-i cinsiyenin verdiği cesaretle, hem verdiği
inadı,
kaplan gibi, camuşa birdenbire saldırır. keçiye et bir na-
zar! Vakta kalırsa muztar, o sivri boynuzuyla kurdun
karnını delerdi.
Iztırarî şecaat mukavemetsûz olur. demek şefkat-i cinsi-
yede müthiş cesaret vardır ıztırarî vaktinde, vakta ki
ümit kalmadı!
âlem-i islâm:
Müslümanların ya-
şadığı coğrafya, İslâm dünyası.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
birdenbire:
aniden.
camuş:
manda.
cephe:
savaş bölgesi, harb sahası.
cihet:
taraf.
çabalamak:
bir işin yapılması güç
harcamak, gayret göstermek.
derecat:
basamaklar, mertebeler.
dereke:
aşağı mertebe.
fakirâne:
fakircesine, âcizâne.
habais:
kötülükler, fenalıklar.
hain:
ihanet eden.
hasım:
düşman.
havf-i mevt:
ölüm korkusu.
hırs-i hayat:
yaşama hırsı.
ıztırarî:
mecburî, zorunlu, is-
ter-istemez.
intibah-i islâmî:
İslâmî uyanış.
intikam:
öç alma duygusu.
işaret:
gösterme, bildirme.
izzet:
değer, itibar, şeref, yü-
celik.
kâfir:
Allah’ı inkâr eden.
mevkii:
yer; durum.
mevt:
ölüm.
mikyas:
ölçü.
mizan:
ölçü, terazi.
mizan-ı nazarî:
bakış ölçüsü;
görüş terazisi.
mukavemetsûz:
karşı konula-
maz.
muztar:
zorda kalma, çaresiz.
müntakimvari:
intikam alıcı,
öc alıcı bir şekilde.
müslim-i mazlum:
zulüm gör-
müş Müslüman.
mütecebbir:
cebirle hareket
eden, zorla, zorbalıkla iş gören;
zorba.
müthiş:
dehşete düşüren,
hayret uyandıran.
nazar:
bakış, dikkat.
siper:
savaşta düşmana hedef
olmadan ateş edebilmek için
kazılmış üstü açık hendek; ko-
ruyucu engel, kalkan.
şecaat:
yiğitlik, yüreklilik, ce-
surluk.
şefkat-i cinsiye:
aynı cinsten
olanların birbirlerine karşı
duydukları merhamet, sevgi,
şefkat duygusu.
tecavüz:
haddini aşma, saldır-
ma.
ümitkârâne:
ümit eder şekil-
de.
vakta:
ne zaman ki.
zalim:
zulmeden.
zillet:
alçaklık, ezilmişlik.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 780 |
Eski said dönEmi EsErlEri