tehevvüskârî, nazvari, itapvari dua olmaz. Muhalî, ya
muhalvari nizam ve hikmete uymaz umuru istemek ol-
maz.
nihayetli emirde bir nihayetsiz adet olmaz. “Bana ver ak-
sa’l-gayatı” tecavüzkârî bir nazdır; niyazî bir dua olmaz.
“Aded-i malûmatillah” veya “miktar-ı makdurat” dua,
mikyası kaldırmaz. Meğer olsa kinayet kesrete, o da ni-
yet ister; her dem niyet bulunmaz.
• • •
(1)
p
Ë/
ón
?r
dG p
¿ƒ o
Lr
ô o
©r
dÉn
cn
OÉn
Y »
s
à`n
M
’in Bir Nüktesi
(2)
Biri dedi: “kur’ân’da, kamer hilâl oldukça,
(3)
p
Ë/
ón
?r
dG p
¿ƒ o
L r
ô o
©r
dÉ n
c
ile “tenzil” teşbih eylemiş; zahir
zevke hoş gelmez, letafeti görünmez.”
dedim: Yahu! süreyya, o unkud-i semavî, bir menzil-i ka-
merdir,
(4)
n
?p
RÉ n
æ n
e o
?Én
f r
Q s
ón
b
hilâl ona kondukça, o misafir-i
aziz,
küçük, beyaz, eğilmiş bir dal ile bağlanmış lü’lümisal bir
salkım, süreyya suretini hilâl ile gösterir; nazeninâne
bir iz.
güya azîm bir ağaç semavat arkasında durmuş da, her
nasılsa sema yüzünü yırtmış onun sivri bir dalı; manza-
rası pek leziz.
etrafındaki mahreki, bu mahrekte
aynı noktaya tekrar gelmek için
geçen zaman.
miktar-ı makdurat:
Allah’ın takdir
etmiş olduğu şeylerin miktarı.
mikyas:
ölçü.
misafir-i aziz:
aziz ve şerefli misa-
fir.
muhalî:
olabilmesi, bulunabilmesi
düşünülemeyen.
muhalvari:
olması mümkün ol-
mayacak gibi.
naz:
cilve.
nazeninâne:
nazlı bir şekilde.
nazvari:
nazlanır gibi.
nihayetli:
sonu, neticesi belli olan.
nihayetsiz:
sonsuz.
niyazî:
yalvarma şeklinde.
niyet:
birşeyi yapmaya karar ver-
me; kalbin yönelişi.
nizam ve hikmete:
Allah’ın kâina-
ta koyduğu düzen ve İlâhî hikmet.
nükte:
Herkesin anlayamadığı in-
ce mana, ancak dikkat edildiğinde
anlaşılan ince söz ve mana.
sema:
uzay, feza.
semavat:
semalar, gökler.
suret:
şekil, biçim.
süreyya:
Ülker yıldızı.
tecavüzkârî:
tecavüze sataşmaya
yönelik.
tehevvüskârî:
heveslenme şek-
linde.
tenzil:
yukarıdan aşağıya inme.
teşbih eylemek:
benzetmek.
umur:
işler.
unkud-i semavî:
gökyüzü salkımı.
zahir:
görünen.
aded-i malûmatillah:
Allah’a
malûm olan varlıklar, şeyler
adedince.
adet:
sayı.
aksa’l-gayat:
ulaşılması en zor
olan gayelerin en ilerisi, gaye-
lerin en büyüğü.
azîm:
büyük.
dem:
an, vakit.
dua:
Allah’a yalvarma.
emir:
şey, olgu.
güya:
sanki.
hilâl:
yeni çıkan ay.
hoş:
güzel.
itapvari:
darılır, azarlar gibi.
iz:
işaret, alâmet.
kamer:
ay.
kesret:
çokluk.
kinayet:
Maksadı, kapalı bir
şekilde ve dolaylı olarak anla-
tan söz.
letafet:
hoşluk, güzellik.
leziz:
lezzetli.
lü’lümisal:
inci gibi.
manzara:
görüntü.
meğer:
eğer, şayet.
menzil-i kamer:
ayın dünya
Eski said dönEmi EsErlEri
| 789 |
l
emaaT
1.
Kurumuş hurma dalının ince yay hâlini alıncaya kadar incelir. (Yâsin Suresi: 39.)
2.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.
3.
İnce yay hâlini alan kurumuş hurma dalı gibi. (Yâsin Suresi: 39.)
4.
Menziller takdir ettik. (Yâsin Suresi: 39.)