ger desen: tehlikedir, tehlikeye atılmaz. derim: tehlike
odur, ondan biri olmazsa necatın ihtimali. Hâlbuki de-
ğil biri, belki de yedi
İhtimal-i zafer ihtimali. eğer desen: evvelde bilirdik ki ol-
mazdı. Bilerek bizi attı bazılar bu belâya. Ben derim:
nasıl oldu
ki harbin nihayeti nazarî kalmış idi, harbdeki dâhîlerin
nazarında saklandı, dört sene meçhul kaldı;
siz gibi acemiler bedaheten bildiniz? sakın o fikir dediği-
niz tasavvur, bir arzu olmasın! eliyazübillâh o öyle ola-
mazdı.
Şahısperest bir muhteris, bir garaz-ı şahsî ile, arzu-i nef-
sanî, bir fikir zannediyor, suretini giydirir. ger desen:
“Hata bizdendi,
“Medenî olmalıyız.” Ben derim: Hatamız, hata-i hasmın
aksidir. gölge ile uğraşmak, asıl hasmın hücumunu,
hem dahi temerrüdü
onunla teshil olur. Hem de nasıl hâlettir? pis bir çamura
düşen, kendini aldatıyor, nefsini iğfal eder; güya çamur
değildi,
Misküamber diyerek, yüzüne, hem gözüne bulaştırır, sü-
rüyor. Cisme hayat verdim diye vicdan, ruh öldürül-
mez. eyvah ki öldürüldü!
acemi:
tecrübesiz.
aksi:
yansıması.
arzu:
istek.
arzu-i nefsanî:
kin ve garazla ilgili
nefisten kaynaklanan arzu.
asıl:
esas.
bazılar:
birkaç kişi.
bedaheten:
açık olarak.
belâ:
felâket, musibet.
belki:
kesinlikle, bilakis.
cisim:
beden.
dâhî:
Son derece zeki, anlayışlı,
uyanık, deha sahibi.
eğer:
şayet.
eliyazübillâh:
Allah korusun.
eyvah:
yok mu kurtaran.
fikir:
düşünce.
garaz-ı şahsî:
kişilikten kaynakla-
nan düşmanca niyet, kin.
ger:
eğer.
güya:
sanki.
hâlbuki:
oysa ki.
hâlet:
durum, hâl.
harb:
savaş.
hasım:
düşman.
hata:
kusur.
hata-i hasım:
düşmanın kusu-
ru.
hayat:
yaşayış, yaşama.
hücum:
saldırı.
iğfal etmek:
aldatmak, kan-
dırmak.
ihtimal:
olabilirlik.
ihtimal-i zafer:
galip gelme ih-
timali.
meçhul:
gizli, bilinmeyen.
medenî:
hayat tarzı, bilgi sevi-
yesi bakımından yüksek du-
rumda bulunan; uygar, mo-
dern.
misküamber:
misk ve amber;
hoş ve güzel koku.
muhteris:
ihtiraslı, hırs sahibi,
hırslı.
nazar:
bakış, insanların fikir ve
düşünceleri.
nazarî:
yalnız görüş halinde
bulunan, teorik.
necat:
kurtuluş.
nefis:
insanın maddî, bedeni
yönü.
nihayet:
sonuç.
ruh:
can, hayat ve duygular-
dan oluşan canlının manevî
yönü.
suret:
şekil. biçim.
şahısperest:
şahsını tapar de-
recede seven.
tasavvur:
tasarlama, zihinde
şekil verme.
temerrüt:
karşı koyma, hakkı
kabulde direnme, inatçılık.
teshil:
kolaylaştırma, kolay
hale getirme.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
zannetmek:
sanmak.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 782 |
Eski said dönEmi EsErlEri