Yıldız tulû etmedi!” derim: “onun sebebi, garba karşı is-
tihsan, muhabbetimiz oldu. Biz menhus bir muhabbet-
le garba teveccüh ettik.
Şems-i İslâmiyet’i de guruba yüz tutturduk. garptan, şe-
dit nefretle ne vakit yüz çevirip, şarka bir muhabbetle
cidden teveccüh ettik;
Şevket-i İslâmiyet kameri, işrak eder, İslâmiyet şemsin-
den nuru alır, dağıtır; hilâli teâlî eder. Aldandık, hata
ettik.
Muhabbeti hariçte, husumeti dâhilde sarf ettik. Hem de
düştük; kalkmak için lâzımdır, bunları becayiş etmek.
Hata ettik de gördük!
• • •
İslâmiyet, İnsaniyette Temin-i Müsalemet ve
İlâ-i Kelimetullah İçin Cihad İster;
Cihad, Mertebe-i Şehadetin Nerdibanıdır
(1)
Âlem-i İslâm cihadı, zamanen iki yüz senelik, mekânen
iki yüz günlük; tedafüî bir harb ve darp cephesi daima
vardı.
en son siper ise, bu yeni senedir, hem eskişehir idi. za-
lim kâfirin en son taarruzu da, bu cephede de hemen
kırıldı.
Bu harb, başka harbe benzemez. Şu küçücük cephede
muvakkat galebesi, hakikî gaddar hasma, zaferi temin
etmez; boşa gider inadı.
âlem-i islâm:
Müslümanların ya-
şadığı coğrafya, İslâm dünyası.
becayiş:
değişme, trampa, onun
yerine.
cephe:
savaş bölgesi, harb sahası.
cidden:
ciddî olarak, gerçekten,
hakikaten.
cihad:
maddî-manevî imkânlarla,
Allah için din adına yapılan müca-
dele.
dâhil:
içeri.
daima:
devamlı.
darp:
vurmak, vuruş.
gaddar:
çok fazla gadreden, zu-
lüm, haksızlık, merhametsizlik
eden.
galebe:
üstün gelme, baskın.
Garp:
Batı, Avrupa.
gurup:
batma, batış, görünmez ol-
ma.
hakikî:
gerçek.
hariç:
dışarı.
harb :
savaş.
hasım:
düşman.
hata:
kusur.
hilâl:
yeni çıkan ay.
husumet:
düşmanlık.
ilâ-i kelimetullah:
İslâmlığı yü-
celtme, İslâm hakikatlerini yay-
maya çalışma.
insaniyet:
insanlık.
islâmiyet:
İslâm dini.
istihsan:
güzel bulma, beğenme.
işrak:
doğma, doğuş.
kâfir:
Allah’ı inkâr eden.
kamer:
ay.
lâzım:
gerek, gerekli.
mekânen:
yer olarak.
menhus:
uğursuz, kötü, meş’um.
mertebe-i şehadet:
şehitlik
mertebesi.
muhabbet:
sevgi.
muvakkat:
geçici.
nerdiban:
merdiven.
nur:
ışık, aydınlık.
sarf etmek:
harcamak, kullan-
mak.
siper:
Savaşta düşmana hedef
olmadan ateş edebilmek için
kazılmış üstü açık hendek; ko-
ruyucu engel, kalkan.
Şark:
Doğu, Dünyanın Asya ve
Ortadoğu bölgesi.
şedit:
şiddetli.
şems:
güneş.
şems-i islâmiyet:
İslâmiyet
güneşi.
şevket-i islâmiyet:
İslâm’ın
büyüklüğü, heybeti , azameti.
taarruz:
hücum.
teâlî:
yükselme, yücelme, çok
yüce olma.
tedafüî:
kendini koruma, sa-
vunma ile ilgili, savunmaya ait.
temin:
sağlama; elde etme.
temin-i müsalemet:
sulhu,
barışı sağlama.
teveccüh:
yönelme, ilgilenme.
tulû:
doğma, doğuş; görünme,
meydana çıkma.
vakit:
zaman.
zalim:
zulmeden.
zamanen:
zaman olarak.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 778 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.