Fakirâne bir yerde, hem basit bir çorbaya seni umumla
çağırır. namaz vakti de gelmiş. Birinci davet için, ki o
pek şaşaalı,
Cemaat ve sünneti, belki de hem namazı terk edersin,
gidersin. zevksiz diğer davete, zevk-i ruhanî olan, lez-
zet-i bîzevalî
İbadet ve sünneti terk etmezsin; gitmezsin! Birinci ziya-
fetse, şimdiki medeniyet; ikinci ziyafetse, avamî mede-
niyet. o daha adaletli.
Adalet-i halise, İslâmiyet’ten çıkar. ruha hayat veriyor;
hayatını öldürmez. zulmetsizdir hayatı, hakikattir ke-
mali.
İslâm bir ibret aldı: İslâmiyet eskide gaflet edip de küstü.
Hristiyanlık dini ise, kendi hasm-ı galibi, ki medeniyet-
le fenni dost ederek hileli,
kendine mal ederek, o iki silâh ile bize galebe çaldı. Şim-
di şarkta bir müthiş silâh imal edilir; yakın oldu ikmali.
Bunun kısm-ı azamı hem haktır, hem malımız, biz sahip
olmalıyız. zira hak kısmı hakkımızdır. Müzahref kısmı
ise, onlara bırakmalı, başlarına vurmalı.
eğer bundan müstağni, eski gibi de küssek, o hayyal Hris-
tiyanlık, kendine dost ederek, onu aleyhimizde ederek
istimali,
adalet-i halise:
halis, saf, karışık
olmayan adalet.
adaletli:
düzenli, dengeli.
aleyh:
karşı, karşıt.
avamî:
halkın, halka ait.
basit:
sade.
cemaat:
bir imama uyup namaz
kılan Müslümanlar topluluğu.
davet:
ziyafet, yemekli toplantı.
eğer:
şayet.
eskide:
önceleri.
fakirâne:
fakirce, fakire uygun şe-
kilde.
fen:
tabiat ilimleri.
gaflet:
ihmal.
galebe çalmak:
üstün gelmek,
baskın çıkmak.
hak:
doğru, gerçek, hakikat; doğ-
ruluk.
hakikat:
gerçek.
hasm-ı galip:
üstün gelen düş-
man.
hayat:
yaşayış, yaşama.
hayyal:
dalavereci, hileci, hilekâr.
hile:
aldatma, desise ve yalan.
ibadet:
kulluk görevi, tapın-
ma.
ibret almak:
bir olaydan, kötü
bir durumdan ders almak,
ders çıkarmak.
ikmal:
tamamlanma.
imal etmek:
yapmak, üret-
mek.
islâm:
Müslümanlık.
islâmiyet:
İslâm dini.
istimal:
kullanma.
kemal:
olgunluk, mükemmel-
lik.
kısm-i azam:
büyük bölüm,
ekseri.
lezzet-i bîzevalî:
sona ermez,
bitmez, tükenmez lezzet.
mal etmek:
sahiplenmek.
medeniyet:
şehirlilik, toplum-
da yaşama ve kurallara uygun
davranma, uygarlık,.
müstağni:
tenezzül etmeyen,
gerekli bulmayan; çekingen.
müthiş:
dehşete düşüren.
müzahref:
sahte, boş, yalan.
namaz:
Allah’a ibadetin adı.
ruh:
can, hayat ve duygular-
dan oluşan canlının manevî
yönü.
sünnet:
farz ibadetler dışında,
Hz. Muhammed’in (
ASM
) yap-
mayı âdet edindiği ibadetler.
Şark:
Doğu, Dünyanın Asya ve
Ortadoğu bölgesi.
şaşaalı:
gösterişli, parlak, cazi-
beli.
umum:
bütün, cümle.
zevk-i ruhanî:
ruha ait zevk,
ruhun hissedebildiği zevk.
zira:
çünkü.
ziyafet:
İkram için verilen ye-
mek, yemekli davet, şölen.
zulmetsiz:
aydınlık, anlaşılır.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 776 |
Eski said dönEmi EsErlEri