o sıddık-ı sadık’ın o ruh-i musaffası, onun aksiyle fahim-
leşmiş ebu Cehil’in zulmettar
ruhundan temeyyüz, teâlî edemezdi. Biri zulmet-i yelda,
biri bir necm-i zehra, biri bir semm-i murdar, biri bir
sersırdar.
Bu sır, sebep olmuştur teklifte nazariyet, telâkkide me-
şakkat, cihad ve müsabakat, nur içinde bir nâr.
o nâr ise; hem tehzib, hem tezhib ve tasaffi, ervah-ı âli-
yeyi ervah-ı safileden. dane oldu bir şecer, şecer oldu
meyvedar.
• • •
Bazen Zayıf Zalim Olur
(1)
Yeis ile suizandan, zaaf-ı kalb neş’et eder. öyle adam gö-
rüyor: zalimin darbeleri bir mazlumu dövüyor,
elîm darbe iniyor. o mazlumun âlâmı tabiî aksediyor, o
zayıfın kalbine teellümat veriyor.
teellümat incitir; zaafı tahammül etmez, ondan kurtul-
mak ister. rahat-ı kalbî için, mazlumun istihkakı, dar-
be arzu ediyor,
Hem bahane buluyor. Belki der: “Müstahaktır. Madem o
sefil, güneş ona vermiyor; neden gölge ediyor?”
Manen zalim oluyor, zulme yardım ediyor. Bir kaplan
parçalıyor, bir bîçare adamı; zaafından kaçamıyor.
aksetme:
yansıma.
aksiyle:
yansımasıyla.
âlâm:
üzüntüler, elemler ve sıkın-
tılar.
arzu:
istek.
bahane:
vesile, sebeb.
bazen:
ara sıra.
belki:
kesinlikle, bilakis.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
cihad:
maddî-manevî imkânlarla,
Allah için din adına yapılan müca-
dele.
dane:
tohum.
darbe:
yumruk, öldürücü vuruş.
elîm:
acı ve üzüntü verici.
ervah-ı âliye:
yüce ruhlar.
ervah-ı safile:
alçak, kötü ruhlar.
fahim:
itibar ve nüfuz sahibi olan,
büyük zat.
istihkak:
hak etme, hak kazanma,
hakkı olma.
madem:
durum böyle ise.
manen:
manaca.
mazlum:
zulüm görmüş, zulme
uğramış.
meşakkat:
sıkıntı, zahmet.
meyvedar:
verimli, bir faydayı ne-
tice veren.
müsabakat:
yarış, yarışma.
müstahak:
hak eden, hak etmiş.
nâr:
ateş.
nazariyat:
görüşler, düşünceler;
doğruluğu ispat edilmemiş ilmî
görüşler.
necm-i zehra:
çok parlak yıldız.
neş’et:
doğma, ortaya çıkma, kay-
naklanma.
nur:
ışık, aydınlık (kalb nuru).
rahat-ı kalbî:
kalbin rahatı, huzu-
ru.
ruh:
can, hayat ve duygulardan
oluşan canlının manevî yönü.
ruh-i musaffa:
safîleşmiş, temiz-
lenmiş, süslenmiş ruh.
sefil:
alçak, aşağılık.
semm-i murdar:
pis, kirli, iğrenç
zehir.
sersırdar:
İlâhî hakikatleri çözebi-
len, idrak edebilen melekeye sa-
hip.
sıddık-ı sadık:
dostluğu ve bağlılı-
ğı içten olan, en büyük doğrulayıcı;
Hz. Ebu Bekir.
sır:
insanda İlâhî hakikatleri idrak
ve müşahede eden manevî mele-
kelerden biri.
suizan:
kötü ve karamsar dü-
şünce, başkaları hakkında art
niyetli olma.
şecer:
ağaç.
tabiî:
normal.
tahammül:
kötü, güç durum-
lara karşı koyabilme gücü, kal-
dırma.
tasaffi:
saflaşma, durulaşma,
temizlenme.
teâlî:
yükselme, yücelme, çok
yüce olma.
teellümat:
teellümler, elem,
keder, acı duymalar, tasalan-
malar.
tehzip:
ıslah etme, düzeltme.
teklif:
insanın sorumlu olması;
imtihan.
telâkki:
anlama, kabul etme.
temeyyüz:
benzerlerinden
farklı olma, kendini gösterme,
sivrilme, seçilme.
tezhip:
süsleme.
yeis:
gelecek konusunda
ümitsiz ve karamsar düşün-
me.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
zaaf-ı kalb:
kalb zayıflığı.
zaafı:
zayıflık, güçsüzlük.
zalim:
zulmeden.
zayıf:
güçsüz.
zulmet-i yelda:
uzun karanlık.
zulmettar:
karanlıklı.
zulüm:
haksızlık.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 766 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.