demek müessir-i hakikî olan, zat-ı Vacib’den, tesiri nok-
tasında denilmez. Bazı karip, bir kısmı da baid veya
eb’adî.
İtkan kat’an gösterir: Bir kısmı vasıtasız, kısmen vasıta ile,
kısmen vesaitiyle, olmamıştır icadı.
İnsanda ihtiyâr var, zira eserinde noksan var. İtkansızlık
gösterir: Cebir yok, ihtiyâr var; o teklifin imâdı.
Beşerin ihtiyârı bir vasıtadır, fakat itibarî eşyada. nispî
olan şuunda, vahdet rıza gösterdi, hikmet böyle istedi.
Şayan-ı temaşadır, cüz’î bir ihtiyârın tavassut etmesiyle,
akıl ve zekâ eseri olan bir insan şehri içindeki efradı.
Cemaat-i intizamca geridir, hiçbir vakit yetişmedi, yetiş-
mez vahiy ve ilham semeri bir arı kovanına, ondaki ce-
miyete, hem onların efradı.
Hem arılar meşher-i sanatları bir petek, hüceyrat şehri
olan bir nar ve cilnardan intizamca geridir: sebebi de
ihtiyârdı.
demek cazibe-i umumîyi, hangi kalem yazmıştır; ceva-
hir-i ferde de, küçücük cazibeler, o kalemden damladı,
zerrelere serpildi.
• • •
İslâmiyet Evliyalara, Nasraniyet Azizlerine
Tarz-ı Nazarlarını Muvazene
(1)
İslâmiyet şiarı
(2)
n
ƒ o
g s
’p
G n
? p
dÉn
N n
’
vesait ve esbabın hakikî te-
sirini kabul etmez, tanımaz; vasıtaya bakıyor.
akıl:
us, idrak.
aziz:
Hristiyanlıkta kudsî kabul
edilenler, rahipler.
baid:
uzak.
beşer:
insan.
cazibe:
çekme gücü; çekicilik.
cazibe-i umumî:
genel çekim ka-
nunu.
Cebir:
zorlama.
cemaat-i intizam:
toplum düzeni.
cemiyet:
sosyal yapı, toplum ya-
pısı.
cevahir-i fert:
atom, maddenin en
küçük yapı taşı.
cilnar:
nar çiçeği.
cüz’î:
az, bir parça, küçük.
eb’adî:
çok uzağa ait.
efrat:
fertler, bireyler.
esbap:
sebepler.
evliya:
keramet sahibi olanlar,
erenler, velîler, ulular, Allah dostla-
rı.
hakikî:
gerçek.
hikmet:
kâinattaki ve yaratılıştaki
İlâhî gaye.
hüceyrat:
hücreler.
icat:
yapıcılık.
ihtiyâr:
seçme.
ilham:
Allah’ın kalblere gizli hatır-
latması.
imâd:
temel, esas.
intizamca:
düzgünlük, intizamlı
oluş.
islâmiyet:
İslâm dini.
itibarî:
gerçek ve fiilî olmayan, var
sayılan, farazî olan, öyle sayılan.
itkan:
sağlam ve mükemmel sa-
nat.
karip:
yakın.
kat’an:
kesinlikle, kat’î olarak.
kısmen:
kısmî olarak, bütün değil,
bir kısım, bir bölüm olarak veya
bazı bakımdan, bazı yönden.
meşher-i sanat:
sanat eserlerinin
teşhir edildiği yer, sanat galerisi.
muvazene:
kıyaslayarak değer-
lendirme, ölçü, karşılaştırma.
müessir-i hakikî:
gerçek tesir sa-
hibi, hakikî tesir edici.
nasraniyet:
Hristiyanlık.
nisbî:
nispetle olan, kıyaslama
ile olan, göreli, izafî.
rıza:
kabul etme, evet deme.
semer:
meyve, mahsul.
şayan-ı temaşa:
seyredilme-
ye, görülmeye değer, görül-
meye lâyık.
şiar:
iz, belirti, işaret, nişan,
ayırt edici iyi âdet.
şuun:
işler, faaliyetler, olaylar.
tarz-ı nazar:
bakış açısı, bakış
şekli.
tavassut etmek:
vasıta ol-
mak.
teklif:
insanın sorumlu olması.
tesir:
etki; eser bırakma, etki-
leme.
vahdet:
birlik, yalnızlık, teklik
bir ve tek olma.
vahiy:
Allah’ın peygamberlere
hitabı.
vakit:
zaman.
vasıta:
araç.
vesait:
vasıtalar, sebepler.
Zat-ı Vacib:
varlığı mutlaka
gerekli olan zat, Cenab-ı Allah.
zekâ:
icat, keşif gücü.
zerre:
en küçük parça, atom.
zira:
çünkü.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 756 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.
2.
Ondan başka yaratıcı yoktur.