Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 749

suret eskileniyor, tecededüdü istiyor. kur’ân baştan aşa-
ğı kùt-i kalbdir, kuvvet-i vicdan; yüksektir zeminden tâ
semaya.
Hem gıda-i ervah, hem deva-i ezhandır. tekrar ve terdat
ise, tahkik ile takrirdir, tenvir ile tekmildir; kuvvet verir
hüdâya.
ondan bir kısım ise, o kùtun hülâsası, ona hacet ziyade;
tekrarı o nispette. o kısımdan bir kısmı, hülâsatü’l-hü-
lâsa. Hakaika bir mâye,
Mütecessit bir nurdur, sermedî bir cesetle. o da Besme-
le gibi, ona hacet anîdir; heva-i nesimî gibi, hayatî bir
havaya.
Madem kur’ân ki haktır, hem nuranî hakikat; hakikat
massedilmez, belki verir bir ziya, hem de hazmolun-
maz, isal eder şifaya.
• • •
Bir İnsanla
(HaşİYe)
Bir Şeytanın
Bir Meselede Mücadeleleri
(1)
Bir zaman bir şeytan, o hasm-ı bîaman, vesveseye bindi,
çağırdı meydana zînisyan bir insan, başladı cidal ve im-
tihan.
Müvesvis dedi ki: “kur’ân’ı dinlersen, bîtarafâne bak, son-
ra da i’cazı nerededir tahkik et.” Cevaben dedi insan:
kısım:
takım, bölüm.
kùt:
yiyecek, rızık.
kùt-i kalb:
kalbin gıdası.
kuvvet:
güç, iktidar.
kuvvet-i vicdan:
vicdanın kuvveti.
madem:
durum böyle ise.
massetmek:
emerek çekmek,
emmek, soğurmak.
mâye:
kaynak, temel, esas.
mesele:
konu.
mücadele:
münakaşa, bir konu
üzerinde çekişme, atışma.
mütecessit:
tecessüt eden, ceset
hâline gelen, cesetleşen, vücut
peyda eden.
müvesvis:
vesvese verici.
nispet:
oranlama.
nur:
ışık, aydınlık.
nuranî:
nurlu, parlak, münevver.
sema:
uzay, feza.
sermedî:
devamlılığı olan.
suret:
şekil, hey’et.
şeytan:
insanı Allah yolundan ve
hayırdan uzaklaştıran ruhanî ve
cinnî varlık.
şifa:
sıhhat.
tahkik:
doğruluğunu ispat etme,
doğrulama.
takrir:
yerleştirme; sağlamlaştır-
ma.
tecededüt:
tazelenme, yenilen-
me.
tekmil:
tamamlama, noksanlarını
giderme, bitirme; kemale erdirme.
tenvir:
aydınlatma, ışıklandırma.
terdat:
tekrar.
vesvese:
kuruntu, şüphe.
zemin:
yer.
zînisyan:
unutkan.
ziya:
aydınlık, ışık.
ziyade:
çok fazla.
anî:
birden bire.
belki:
kesinlikle, bilakis.
bîtarafâne:
tarafsız olarak.
ceset:
beden.
cidal:
mücadele, kavga.
deva-i ezhan:
zihinlerin şifası.
gıda-i ervah:
ruhların gıdası.
hacet:
ihtiyaç duyulan şey.
hak:
doğru, gerçek, hakikat;
doğruluk.
hakaik:
gerçekler.
hakikat:
gerçek.
hasm-ı bîaman:
insafsız düş-
man.
haşiye:
dipnot.
hayatî:
hayatla ilgili; hayata
gerekli.
hazım:
sindirme, sindirim; ta-
hammül etme.
heva-i nesimî:
güzel, hoş ha-
va.
hüda:
İlâhî kaynaklı hak yol ve
prensipleri; hak ve doğru olan
yol.
hülâsa:
öz.
hülâsatü’l-hülâsa:
özün özü.
i’caz:
olağanüstü, mu’cize, an-
lamaktan bile âciz olduğumuz
mükemmellik.
ikrar:
tasdik ve kabul etme,
doğrulama.
ilzam:
susturma, cevap vere-
mez hale getirme.
imtihan:
deneme, sınama.
isal:
ulaştırma, vardırma, ye-
tiştirme, eriştirme.
HaşİYe:
o insan şu kitabın sahibidir ki, şeytana ilzamı ikrar ettirmiş.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 749 |
l
emaaT
1.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.
1...,739,740,741,742,743,744,745,746,747,748 750,751,752,753,754,755,756,757,758,759,...790
Powered by FlippingBook