Şu edvar ve etvarın, bu uzun yolumuzda birer menzil-i
nazdır. Yolumuzda teshilât içindir ki, kaderden bir
emirname vermiş sahifede cephemiz.
Her nereye geliriz, her hangi taifeye misafir oluyoruz; pek
uhuvvetkârâne istikbal görüyoruz. Malımızdan veririz,
mallarından alırız.
ticaret muhabbeti, onlar bizi beslerler, hediyelerle süsler-
ler, hem de teşyi ederler. gele gele, işte geldik, dünya
kapısındayız, işitiyoruz avaz.
Bak, girdik şu zemine, ayağımızı bastık şahadet âlemine;
şehr-i âyine-i rahman, gürültühane-i insan. Hiçbir şey
bilmeyiz; delil ve imamımız,
Meşiet-i rahman’dır. Vekil-i delilimiz, nazenin gözlerimiz.
gözlerimizi açtık, dünya içine saldık. Hatırına gelir mi
evvelki gelişimiz?
garip, yetim olmuştuk, düşmanlarımız çoktu; bilmezdik
hamîmizi. Şimdi nur-i imanla, o düşmanlara karşı, bir
rükn-i metînimiz,
İstinadî noktamız, hem himayetkârımız, defeder düşman-
ları. o iman-ı billâhtır ki ziya-i ruhumuz, hem nur-i ha-
yatımız, hem de ruh-i ruhumuz.
İşte kalbimiz rahat, düşmanları aldırmaz, belki düşman ta-
nımaz. evvelki yolumuzda, vakta vicdana girdik; işittik
ondan binlerle feryadüfizar ve avaz.
teşyi etmek:
uğurlamak.
ticaret:
alış veriş.
uhuvvetkârâne:
kardeşçesine.
vakta:
ne zaman ki.
vekil-i delil:
delil olarak görünen.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan
ahlâkî duygu.
yetim:
kimsesiz.
zemin:
yer.
ziya-ı ruhumuz:
ruhumuzun ışığı.
avaz:
çığlık.
belki:
kesinlikle, bilakis.
defetmek:
kovmak.
delil:
bir şeyi ispata yarayan
belge.
edvar:
devirler, asırlar, çağlar.
emirname:
emir yazısı, yönet-
melik.
etvar:
tavırlar, hâller.
feryadüfizar:
bağırıp çağırma.
garip:
güzel.
gürültühane-i insan:
insanın
gürültü, patırtı yeri.
hamî:
koruyucu.
himayetkâr:
koruyucu şekil-
de.
imam:
önder, rehber.
iman-ı billâh:
Allah’ın birliğine
iman.
istikbal:
gelecek.
istinadî nokta:
dayanak nok-
tası.
kader:
her şeyin Allah’ın bilgi-
sinde olması.
menzil-i naz:
naz konağı, naz-
lanma yeri.
meşiet-i rahman:
Rahman
olan Allah’ın dilemesi.
misafir:
yolcu.
muhabbet:
sevgi.
nazenin:
ince, nazenin duyarlı.
nur-i hayat:
hayat nuru, hayat
ışığı.
nur-i iman:
iman nuru.
ruh-i ruhumuz:
ruha ruh ve-
ren.
rükn-i metîn:
sağlam esaslar,
prensipler.
şahadet âlemi:
göz ile görü-
nen, âlem, dünya.
şehrayin-i rahman:
Allah’ın
bayram yeri hâline getirdiği
yer küresi.
taife:
gurup, topluluk.
teshilât:
kolaylaştırma.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 739 |
l
emaaT