Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 729

zira sağır tabiat, hem de bir kör kuvvetten mülhemâne
aldığı bir hiss-i hüzn-i gamdar. Âlemi bir vahşetzar ta-
nır; başka çeşit göstermez.
o surette gösterir, hem de mahzunu tutar, sahipsiz de
olarak yabanîler içinde koyar, hiçbir ümit bırakmaz.
kendine verdiği şu hiss-i heyecanla git gide ilhada kadar
gider, ta’tîle kadar yol verir. dönmesi müşkül olur; bel-
ki daha dönemez.
kur’ân’ın edebi ise, öyle bir hüznü verir ki, âşıkane hü-
zündür, yetimâne değildir. Firaku’l-ahbaptan gelir; fak-
dü’l-ahbaptan gelmez.
kâinatta nazarı, kör tabiat yerine, şuurlu, hem rahmetli
bir sanat-ı İlâhî onun medar-ı bahsi. tabiattan bahset-
mez.
kör kuvvetin yerine, inayetli, hikmetli bir kudret-i İlâhî
ona medar-ı beyan. onun için, kâinat vahşetzar suret
giymez.
Belki muhatab-ı mahzunun nazarında oluyor bir cemiyet-
i ahbap. Her tarafta tecavüp, her canipte tahabbüp;
ona sıkıntı vermez.
Her köşede istinas, o cemiyet içinde mahzunu vazediyor
bir hüzn-i müştakane; bir hiss-i ulvî verir, gamlı bir hüz-
nü vermez.
bebi.
muhatab-ı mahzun:
acılı, üzüntü-
lü, sıkıntılı muhatap; mahzun ilgili.
mülhemâne:
sezinlenen, ilham
alınan.
müşkül:
zor, güç.
nazar:
bakış, insanların fikir ve dü-
şünceleri.
nazar:
bakış, insanların fikir ve dü-
şünceleri.
rahmetli:
acıma, şefkat etme, esir-
geme, bağışlama gibi duygulara
sahip, bu duyguların gereğince
davranabilen.
sağır tabiat:
insanı dinlemeyen
eşya.
sanat-ı ilâhî:
Allah’ın eseri ve sa-
natı.
sıkıntı:
ne yapacağını bilememe,
şaşkınlık.
suret:
tarz, şekil, biçim.
şuurlu:
bilinçli.
ta’tîl:
yaratıcıyı tüm sıfatlarından
ayrı mütalâa etmek suretiyle dalâ-
lete düşme..
tabiat:
madde âlemi, varlıklar.
tahabbüp:
sevme, sevgi gösteri-
sinde bulunma.
tecavüp:
ihtiyaca cevap verme.
vahşetzar:
ürkütücü.
vazetme:
koyma, hüküm verme.
yabanî:
insanı yalnız bırakan.
yetimâne:
kimsesizce, kimsesiz
gibi.
zira:
çünkü.
âlem:
dünya, varlık sınıflarının
her biri.
âşıkane hüzün:
âşığa yakışır
keder, sıkıntı, acı.
bahsetmek:
anlatmak, ifade
etmek.
belki:
kesinlikle, bilakis.
canip:
yön.
cemiyet:
topluluk.
cemiyet-i ahbap:
dostlar
meclisi.
edeb:
edebiyat.
fakdü’l-ahbap:
dostların yok-
luğu, dostsuzluk.
firaku’l-ahbap:
dostlardan ay-
rılık.
gamlı hüzün:
acı veren, ke-
derli, kahredici üzüntü.
hikmet:
her şeyin belirli gaye-
lere yönelik olarak , manalı
faydalı ve tam yerli yerinde ol-
ması.
hiss-i heyecan:
heyecan duy-
gusu.
hiss-i hüzn-i gamdar:
ümitsiz-
lik ve acı veren üzüntü duygu-
su.
hiss-i ulvî:
yüce duygu.
hüzn-i müştakane:
kavuşma
şevki içindeki üzüntü.
hüzün:
gamlı olmak, keder.
ilhad:
hiçbir değer tanımayan
dinsizlik.
inayet:
yardım, iyilik.
istinas:
yakınlaşma, dostluk
kurma.
kör kuvvet:
görme kabiliyeti
olmayan kanun.
kudret-i ilâhî:
Allah’ın sonsuz
kudreti.
mahzun:
hüzünlü, dertli, ke-
derli, üzüntülü.
mahzun:
üzüntü verici.
medar-ı bahis:
söz konusu.
medar-ı beyan:
açıklama se-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 729 |
l
emaaT
1...,719,720,721,722,723,724,725,726,727,728 730,731,732,733,734,735,736,737,738,739,...790
Powered by FlippingBook