ki ne vaki reddeylemiş, ne mantık tekzip etmiş. Mantık
kabul etmezse, red de bile edemez. semavî kitapların
ki, matmah-ı cihanî.
İttifakî noktalarda musaddıkane nakleder. İhtilâfî yerlerin-
de musahhihâne bahseder. Böyle naklî umurlar bir
“ümmî”den sudûru harika-i zamanî.
Altıncı unsur ise, mutazammın ve müessis olmuş din-i İs-
lâm’a. İslâmiyet misline ne mazi muktedirdir, ne müs-
takbel muktedir; araştırsan zaman ile mekânı.
Arzımızı senevî, yevmî dairesinde şu hayt-ı semavîdir, tut-
muş da döndürüyor. küreye ağır basmış, hem dahi ona
binmiş; bırakmıyor isyanı.
Yedinci menba ise, şu altı menbadan çıkan envar-ı sitte,
birden eder imtizaç. ondan çıkar bir hüsün, bundan
gelir bir hads, vasıta-i nuranî.
Şundan çıkan bir zevktir. zevk-i i’caz bilinir; tabirine lisa-
nımız yetişmez. Fikir dahi kasırdır; görünür de, tutul-
maz o nücum-i asumanî.
on üç asır müddette meylüttehaddî varmış kur’ân’ın
a’dâsında; şevk-i taklit uyanmış kur’ân’ın ahbabında.
İşte i’cazın bir bürhanı.
Şu iki meyl-i şeditle yazılmıştır, meydanda. Milyonlarla
kütüb-i Arabiye gelmiştir kütüphane-i vücuda. onlar ile
tenzili, düşerse bir mizanı,
a’dâ:
düşman.
ahbap:
dost.
arz:
dünya küresi.
asır:
yüzyıl.
bürhan:
delil.
din-i islâm:
İslâm dini.
envar-ı sitte:
altı nur.
fikir:
düşünce.
hads:
sezgi.
harika-i zamanî:
zamanında eşsiz
olan.
hayt-ı semavî:
semavî ip, bağ;
manevî ip.
hüsün:
güzellik.
i’caz:
olağanüstü, mu’cize, anla-
maktan bile âciz olduğumuz mü-
kemmellik.
ihtilâfî:
görüş ayrılığı olanlarla ilgili.
imtizaç:
birbiriyle karışma, kay-
naşma.
islâmiyet:
İslâm dini.
isyanı:
itaatsizlik etme, buyrukla-
ra uymama.
ittifakî:
üzerinde görüş birliği
olanlarla ilgili.
kàsır:
kusurlu.
küre:
dünya, küre-i arz.
kütüb-i arabiye:
Arabca kitaplar.
kütüphane-i vücut:
varlık kütüp-
hanesi.
lisan:
dil.
mantık:
düşünce ve muhakeme
doğruluğu; doğru fikir ve akla uy-
gun söz söyleme.
matmah-ı cihanî:
herkesin istedi-
ği ve gözünün üzerinde olduğu
şey.
mazi:
geçmiş zaman.
mekân:
yer, mahal.
menba:
kaynak, herhangi bir şe-
yin çıktığı yer.
meyl-i şedit:
şiddetli meyil, arzu,
istek.
meylüttehaddî:
karşı çıkma
eğilimi.
misil:
benzer.
mizan:
ölçü, terazi.
muktedir:
gücü yeten, güçlü.
musaddıkane:
tasdik ederek,
gerçekliğini doğrulayarak.
musahhihâne:
yanlışları dü-
zelterek.
mutazammın:
içine alan, kap-
sayan.
müddet:
süre.
müessis:
kurucu, tesis eden.
müstakbel:
gelecek.
nakletme:
bildirme, aktarma.
naklî:
nakille gelen, nakledi-
len.
nokta:
önemli husus.
nücum-i asumanî:
gökteki
yıldızlar.
reddeylemek:
kabul etme-
mek.
semavî:
semadan, İlâhî kay-
naktan gelen; İlâhî.
senevî:
yıllık.
sudûr:
ortaya çıkış, açığa çık-
ma.
şevk-i taklit:
taklit etme, ben-
zetme arzusu.
tabir:
yorumlama.
tekzip:
yalanlama.
tenzil:
yukarıdan aşağıya in-
me.
umur:
emirler, işler.
unsur:
esas, asıl.
ümmî:
okuması yazması ol-
mayan.
vaki:
meydana gelen, olan.
vasıta-i nuranî:
nurlu, parlak
araçlar, vasıtalar.
yevmî:
günlük.
zevk-i i’caz:
mu’cize olmanın
verdiği zevk.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 724 |
Eski said dönEmi EsErlEri