zaruriyat-ı dinî, nazariyattan çıkıp zaruriyat olmuştur.
tezkir ise kâfidir, ihtar ise vâfidir. Şâfidir her dem
kur’ân,
İhtara, hem tezkire. Şu intibah-ı İslâm, hem içtimaî yaka-
za her birine veriyor, umuma ait olan delâil ve hem mi-
zan.
Madem içtimaî hayat İslâm’da başlamıştır; her birinin
imanı kendine mahsus olan delile münhasıran değil,
müstenit vicdan.
Belki cemaatin kalbinde gayr-i mahdut esbaba dahi eder
istinat. Hatta cây-ı dikkattir: Bir mezheb-i zayıfı, mü-
rur ettikçe zaman,
İptali müşkül olur. nerede kaldı ki İslâm, vahiy ile fıtrat
gibi iki metin esasa hem istinat etmiştir, hem bu kadar
a’sarda nafizâne hükümran.
rasih esaslarıyla, bâhir eserleriyle kürenin yarısıyla ilti-
ham peyda etmiş, bir ruh-i fıtrî olmuş. nasıl küsufa gi-
rer? küsuftan çıkmış el’an.
Fakat, maatteessüf, bazı zevzek kefere, safsatalı adamlar
şu kasr-ı âlînin metin esaslarına ilişir, buldukça imkân.
onları deprettirir. esaslara ilişilmez, onlarla oynanılmaz.
sussun şimdi dinsizlik; iflâs etti o teres. Bestir tecrü-
be-i küfran ve yalan.
a’sar:
asırlar, yüzyıllar.
bâhir:
aşikâr, apaçık.
belki:
kesinlikle, bilakis.
bes:
yeter.
cây-ı dikkat:
dikkate değer.
cemaat:
topluluk, bir amaca yö-
nelmiş gurup.
delâil:
deliller.
delil:
bir şeyi ispata yarayan belge.
dem:
an, vakit.
el’an:
şimdi.
esas:
temel prensip.
esbap:
sebepler.
fıtrat:
yaratılış.
gayr-i mahdut:
sınırsız.
hayat:
yaşayış, yaşama.
hükümran:
hükmeden.
içtimaî:
toplumu ilgilendiren.
iflâs:
bir işte kesin başarısızlık.
ihtar:
hatırlatma.
iltiham:
kaynaşma, iç içe girme.
imanı:
inanç.
imkân:
elverişli şartlar.
intibah-ı islâm:
İslâmiyetin uyan-
ması.
iptal:
ortadan kaldırmak.
islâm:
Müslümanlar.
istinat:
dayanma.
kâfi:
yeterli.
kasr-ı âlî:
yüce, büyük saray.
kefere:
Müslüman olmayanlar.
kur’ân:
Allah’ın kelâmı.
küre:
dünya, küre-i arz.
küsuf:
perdelenme, kararma, tu-
tulma.
maatteessüf:
ne yazık ki, üzüntü
ile.
madem:
durum böyle ise.
mahsus:
has olan, özel.
metin:
sağlam.
mezheb-i zayıf:
zayıf bir gö-
rüş, müntesibi az olan bir dü-
şünce ekolü.
mizan:
ölçü, terazi.
münhasır:
has, ait olmak.
mürur:
zamanın geçmesi.
müstenit:
dayanma, kendisi-
ne dayanılan.
müşkül:
zor, güç.
nafizâne:
hükmü her yere ge-
çerli olan.
nazariyat:
teoriler ve görüşler.
peyda:
meydana getirme.
rasih:
sağlam.
ruh-i fıtrî:
yaratılıştan gelen
ruh.
safsatalı:
uydurma, gerçek dı-
şı fikirliler.
şafi:
şifa veren.
tecrübe-i küfran :
kâfirleri de-
neme.
teres:
deyyus, şerefsiz.
tezkir:
anma, hatırlama, hatır-
latma.
umum:
genel, bütün.
vâfi:
yeterli.
vahiy:
Allah’ın peygamberlere
hitabı.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
yakaza:
uyanıklık hâli.
zaruriyat:
olmazsa olmaz ke-
sin hükümler.
zaruriyat-ı dinî:
dince yapıl-
ması zorunlu olan ve hükmü
açık olan emirler.
zevzek:
geveze, rastgele ko-
nuşmayı seven.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 718 |
Eski said dönEmi EsErlEri