olan İslâmî şeair, dinî minarat, İlâhî maâbid, şer’î maâ-
lim itfa olmazsa, İslâmiyet parlayacak anbean.
Her bir mabet bir muallim olmuş, tab’ıyla tabâyie ders ve-
rir. Her maâlim dahi birer üstat olmuştur; onun lisan-ı
hâli eder telkin-i dinî; hatasız, hem bînisyan.
Her bir şeair bir hoca-i dânâdır; ruh-i İslâm’ı daim enza-
ra ders veriyor. Mürur-i a’sar ile sebeb-i istimrar-ı za-
man;
güya tecessüm etmiş, envar-ı İslâmiyet, şeairi içinde. gü-
ya tasallüp etmiş, zülâl-i İslâmiyet, maâbidi içinde. Bi-
rer sütun-i iman.
güya tecessüt etmiş, ahkâm-ı İslâmiyet, maâlimi içinde.
güya tahaccür etmiş, erkân-ı İslâmiyet, avalimi içinde.
Birer sütun-i elmas; onunla murtabıttır zemin ile
asuman.
lâsiyyema, bu kur’ân-ı Hatib-i Mu’cizbeyan, daima tek-
rar eder bir hutbe-i ezelî. Aktâr-ı İslâmîde kalmamış hiç
de bir köy, hem dahi hiç bir mekân.
nutkunu dinlemesin, talimi işitmesin.
(1)
n
¿ƒo
£ p
aÉn
ën
d o
¬n
d És
f p
G
sır-
rı ile, hafızlıktır pek de büyük bir rütbe. tilâvet ise, iba-
det-i insücân.
onun içinde talim, hem müsellematı tezkir. tekerrür-i za-
manla nazariyat kalbolur müsellemata, hem döner be-
dihiyata. İstemez daha beyan.
itfa:
sönme.
kur’ân-ı Hatib-i mu’cizbeyan:
ifa-
desi mu’cize olan ve devamlı oku-
narak insanlara hitap eden Kur’ân.
lâsiyyema:
bilhassa, özellikle.
lisan-ı hâl:
hâl dili.
maâbid:
ibadethaneler, mabetler,
camiler, mescitler.
maâlim:
bütün din âlimleri.
mabet:
ibadet edilen yer.
mekân:
mesken, ikametgâh.
minarat:
minareler.
muallim:
öğretmen.
murtabıt:
bağlı, bağlanmış.
mürur-i âsâr:
asırların geçmesi.
müsellemat:
doğruluğu ve kesin-
liği herkesçe kabul edilen esaslar.
nazariyat:
teoriler ve görüşler.
nutuk:
bir topluluğa yapılan ko-
nuşma.
ruh-i islâm:
İslâm’ın ruhu.
rütbe:
birine meziyetinden dolayı
verilen paye, ünvan.
sebeb-i istimrar-ı zaman:
zama-
nın sürekliliği sebebiyle.
sır:
gizem, ayetin ifade ettiği gizli
anlam.
sütun-i elmas:
elmas direk.
sütun-i iman:
iman direği.
şeair:
namaz, ezan, cami gibi İslâm
alâmetleri, sembolleri.
şer’î:
dinî.
tab’:
yayınlama, basma.
tabâyi:
mizaçlar ve kabiliyetler.
tahaccür:
taşlaşma.
talim:
öğrenme, eğitim.
tasallüp:
sertleşmiş, katılaşmış.
tecessüm:
maddî yapıya bürün-
müş, cisimleşmiş.
tecessüt:
ceset şekline girmiş.
tekerrür-i zaman:
zamanın tek-
rarlanması.
telkin-i din:
dinin hakikatlerini an-
latma.
tezkir:
anma, hatırlama, hatırlat-
ma.
tilâvet:
okuma.
üstat:
hoca, öğretmen, muallim.
zemin:
yer.
zülâl-i islâmiyet:
İslâmiyetin saf,
temiz suyu.
ahkâm-ı islâmiyet:
İslâm dini-
ne ait hükümler.
aktâr-ı islâmî:
İslâm dünyasını
dört bir tarafı.
anbean:
sürekli, devamlı.
asuman:
gök yüzü.
avalim:
âlemler, dünyalar.
bedihiyat:
delil ve ispata ge-
rek kalmadan herkesçe kabul
edilen gerçekler.
beyan:
ifade etme.
bînisyan:
unutmayan, unut-
turmayan.
daim(a):
devamlı.
dinî:
dine ait.
envar-ı islâmiyet:
İslâmiyet
nuru.
enzar:
bakışlar; düşünceler.
erkân-ı islâmiyet:
İslâmın te-
mel meseleleri.
güya:
sanki.
hafızlık:
Kur’ân’ı ezberine al-
mak.
hata:
kusur.
hoca-i dânâ:
âlimlerin hocası,
çok büyük âlim kimse.
hutbe-i ezelî:
Allah’ın ezelde
okuduğu, ebede kadar hitap
eden hutbe.
ibadet-i insücân:
insanların ve
cinlerin ibadeti.
ilâhî:
Allah’a ait; dinî.
islâmî şeair:
İslâm’ı temsil
eden semboller; İslâm’ın sem-
bolleri.
islâmiyet:
İslâm dini.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 717 |
l
emaaT
1.
Onu koruyucu olan da Biziz. (Hicr Suresi: 9.)