Mevcut mala iktifa, mergup kanaat değil, belki dûnhim-
metliktir. Misaller daha çoktur.
kur’ân mutlak zikreder salihat ve takvayı. İphamında
remzeder makamatın tesiri. İcazı bir tafsildir; sükûtu ge-
niş sözdür.
• • •
(1)
ƒo
? r
©n
j t
?n
ër
dn
G
Bizzat, Hem Akıbet Murattır
ey arkadaş! Bir zaman bir sail dedi: “Madem
ƒo
?r
©n
j t
?n
ër
dn
G
haktır. neden kâfir Müslime, kuvvet hakka galiptir?”
dedim: dört noktaya bak; bu müşkül de hallolur.
Birinci
nokta şudur:
Her hakkın her vesilesi hak olması lâzım
değildir.
öyle de, her batılın her vesilesi batıl olması yine lâzım de-
ğildir. neticesi şu çıkar: Hak olan bir vesile, batıl vesi-
leye galiptir.
dolayısıyla, bir hak bir batıla mağlûptur. Muvakkaten, bil-
vasıta olmuştur. Yoksa bizzat, hem daima değildir.
lâkin akıbetü’l-akıbe, her dem yine hakkındır. kuvvetin
bir hakkı var, bir sırr-ı hilkati var.
ikinci nokta şudur:
Her Müslimin her vasfı Müslim olmak vacip iken, hari-
cen her dem vaki, sabit değildir.
öyle de, her kâfirin her vasfı kâfir olmak, küfründen
neş’et etmek yine lâzım değildir.
mergup:
rağbet edilen, aranan,
beğenilen.
mevcut:
var olan.
misal:
örnek.
murat:
arzu edilen.
mutlak:
sınırsız.
muvakkaten:
geçici olarak.
müslim:
Müslüman.
müşkül:
zor, güç.
neş’et:
doğma, ortaya çıkma, kay-
naklanma.
netice:
sonuç.
nokta:
önemli husus.
remiz:
işaret, ince nükte.
sabit:
devamlı, değişmez.
sail:
soru soran.
salihat:
Allah’ın emrettiği hayırlı
ameller.
sırr-ı hilkat:
yaratılış sırrı, yaratıl-
ma amacı.
sükût:
susma, sessizlik.
tafsil:
teferruatlı, geniş izah.
takva:
Allah korkusu ile dinin ya-
sakladığı şeylerden kaçınma.
tesir:
etki; eser bırakma, etkileme.
vacip:
zorunlu, aklen zarurî, ol-
mazsa olmaz bir hakikat.
vaki:
meydana gelen, olan.
vasıf:
özellik, sıfat.
vesile:
sebep, vasıta.
zikretmek:
hatırlamak, anmak.
akıbet:
sonuç.
akıbetü’l-akıbe:
en sonunda,
ahirette.
batıl:
boş, hurafe, gerçeğe uy-
mayan, doğru ve haklı olma-
yan; dinde yeri olmayan, dinî
hükümlere zıt.
belki:
kesinlikle, bilâkis.
bilvasıta:
vasıtalı, dolaylı ola-
rak.
bizzat:
kendisi.
daima:
devamlı.
dem:
an, vakit.
dûnhimmetlik:
gayretsizlik.
galip:
üstün gelme.
hak:
doğru, gerçek, hakikat;
doğruluk.
hallolma:
çare olma.
haricen:
dış dünyada, toplum-
da.
icaz:
veciz, az öz anlamlı ifade.
iktifa:
yetinme.
ipham:
gizleme, saklama.
kâfir:
Allah’ı inkâr eden.
kanaat:
gönül tokluğu.
kuvvet:
güç, iktidar.
küfür:
inkâr, dinsizlik.
lâkin:
ama, fakat.
lâzım:
gerek, gerekli.
madem:
durum böyle ise.
mağlûp:
yenilgiye uğramış.
makamat:
makamlar, durum-
lar.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 707 |
l
emaaT
1.
Hak yücedir. (Bu ifade, Buharî’de yer alan bir hadiste “İslâm yücedir. Ondan yüce hiçbir şey
yoktur” (Buharî, Cenaiz: 79.) şeklinde yer alır.)