Çeşitleri de söyler. Hacetleri muhtelif, ayrı ayrı mürtezık,
ona göre davranır, ona da hazırlanır ya cevab-ı red ge-
lir; hem
kapı dışarı atar, yüzüne de tükürür. İnayet tarafından ma-
dem buna memurdur; zevki baştan çıkarma, hem
telziz ile aldatma. sonra o da unutur doğru iştiha nedir.
Bir iştiha-i kâzip gelir, başına çatar. Hatası, maraz ile,
hem
İlletlerle cezalar gelir. Hakikî lezzet, hakikî iştihadan çı-
kar; doğru iştiha, sadık bir ihtiyaçtan. Bu lezzet-i kâfî-
de şah, hem
geda beraber; hem bahemdir, bir dinar ve bir dirhem. o
lezzet berhemzened, eleme olur merhem.
• • •
Niyet Gibi, Tarz-ı Nazar Dahi Âdeti İwbadete Çevirir
Şu noktaya dikkat et: nasıl olur niyetle mübah âdât, iba-
dat; öyle, tarz-ı nazarla fünun-i ekvan, olur maarif-i İlâ-
hî,
tetkik dahi tefekkür. Yani, ger harfî nazarla, hem sanat
noktasında “ne güzeldir” yerine, “ne güzel yapmış sâ-
ni; nasıl yapmış o mâhî!”
nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı nakkaş-ı
ezel, nizam ve hikmetiyle lem’a-i kasıt ve itkan, tenvir
eder şübehi.
maraz:
hastalık.
memur:
görevli.
merhem:
yaraya sürülen ilâç.
muhtelif:
çeşitli, değişik; pek çok.
mübah:
yemek, içmek gibi insan-
lık gereği olan davranışlar.
mürtezık:
rızıklanan.
nakş-ı nakkaş-ı Ezel:
başlangıcı
olmayan Allah’ın ezelde ilmi ile
her şeyin güzel şeklini yapması ve
kendisinin de bu açıdan nakkaş,
yani nakışçı olması.
niyet:
kasıt, kalbin bir şeye yönel-
mesi.
nizam:
düzen.
nokta:
önemli husus.
nokta-i nazar:
bakış noktası, ba-
kış açısı.
sadık:
doğru.
sanat:
işlemede ustalık.
sâni:
Sanatkârca yapan, yaratan,
san’at eseri olarak meydana geti-
ren Allah.
şah:
padişah, kral.
şübeh:
şüpheler.
tarz-ı nazar:
bakış açısı, bakış şek-
li.
tefekkür:
faydalı, varlık üzerinde
kurallı düşünme.
telziz:
zevk ve lezzet alma, tatlan-
dırma.
tenvir:
aydınlatma, ışıklandırma.
tetkik:
araştırma.
zevk:
tat veren.
âdât:
alışkanlıklar.
âdet:
alışkanlık.
bahem:
beraberce.
berhemzened:
birlikte çalışan.
cevab-ı red:
red cevabı ver-
me.
dinar:
altın para.
dirhem:
gümüş para.
elem:
acı, ıztırap, sıkıntı.
fünun-i ekvan:
fizik, kimya bi-
yoloji gibi kâinattaki müspet
ilimler.
geda:
köle.
ger:
eğer.
hacet:
ihtiyaç duyulan şey.
hakikî:
gerçek.
harfî nazar:
varlıktan yaratıcı-
ya intikali sağlayan bakış.
hata:
kusur.
hikmet:
her şeyin anlamlı,
faydalı ve birçok amaca yönel-
miş olması, İlâhî gaye.
ibadat:
uhrevî sevaba medar
işler.
ibadet:
Allah rızasına götüren
ve Allah’ın isteği doğrultusun-
da olan iş.
illet:
sebep, vasıta.
inayet:
Allah’ın yardım, lütuf
ve meded etmesi.
iştiha:
yeme isteği.
iştiha-i kâzip:
yalancı iştiha.
lem’a-i kasıt ve itkan:
kasıt
ve itkan pırıltısı; kâinata yansı-
yan varlığın yaratılışındaki ka-
sıt ve pürüzsüz, sağlam yapılış
pırıltısı.
lezzet:
tatlılık; haz, tat, zevk,
keyif.
lezzet-i kâfî:
yeteri kadar tat,
zevk.
maarif-i ilâhî:
Allah’ı tanıtan
ilimler, bilgiler.
madem:
durum böyle ise.
mâh:
gökteki ay, kamer.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 701 |
l
emaaT