kâinatın çamuru, revabıt-ı nizamı, alâik-ı nakşını odur teş-
kil ediyor. Ahirette bu nisbî emirler orada hakaik olur.
Hararette meratip, ona olmuştur sebep tahallül-i bürudet.
Hüsündeki derecat kubhun tedahülüdür; sebep, illet olu-
yor.
ziya zulmete borçlu; lezzet eleme medyun; sıhhat, ma-
razsız olmaz.
Cennet olmazsa belki cehennem tazip etmez. zemherir-
siz olmuyor; ger zemherir olmazsa, o da ihrak edemez.
o Hallâk-ı lemyezel, halk-ı ezdat içinde hikmetini gös-
terdi; haşmeti etti zuhur.
o kadîr-i lâyezal, cem-i ezdat içinde iktidarı gösterdi;
azamet etti zuhur. Madem o kudret-i İlâhî lâzıme-i za-
tî olur.
o zat-ı ezelî’ye, hem zarure-i naşie; onda zıddı olamaz,
acz tahallül edemez, onda meratip olamaz. Her şeye
nispeti bir; hiçbir şey ağır olmuyor.
o kudretin ziyasına güneş mişkât olmuştur. Bu mişkâtın
nuruna deniz yüzü âyine, şebnemlerin gözleri birer
mir’at olmuştur.
madem:
durum böyle ise.
maraz:
hastalık.
medyun:
borçlu.
meratip:
mertebeler.
mir’at:
ayna.
mişkât:
kandil, ampul.
nisbî emirler:
kıyaslama yoluyla
oluşan işler, gerçekler.
nispet:
kıyas, ölçü.
nur:
ışık, aydınlık.
revabıt-ı nizam:
düzeni sağlayan
kanunlar.
sebep:
neden.
sıhhat:
sağlıklı olma.
şebnem:
çiğ.
tahallül:
içine sızma, girme.
tahallül-i bürudet:
soğuğun mü-
dahalesi, içine girmesi.
tazip:
azap verme.
tedahül:
içine girmek, karışma,
müdahale etme.
teşkil:
suretlendirmek, şekil ver-
mek; meydana getirmek.
zarure-i naşie:
bir şeyin kendinde
bulunması zorunlu olan ve ondan
ayrılması mümkün olmayan.
Zat-ı Ezeliye:
başlangıcı olmayan
yüce Allah.
zemherir:
şiddetli yakıcı soğuk.
zıt:
bir şeyin tersi, aksi.
ziya:
aydınlık, ışık.
zuhur:
ortaya çıkma, görünme.
zulmet:
karanlık, anlaşılmaz.
acz:
güçsüzlük, âcizlik.
ahiret:
bu dünyadan sonra gi-
deceğimiz ebedi âlem.
alâik-ı nakış:
şekil, nakış oluş-
turan bağlar.
âyine:
ayna, bir şeyi olduğu gi-
bi yansıtan, gösteren.
azamet:
mükemmel yücelik
ve büyüklük.
belki:
kesinlikle, bilâkis.
cehennem:
ahiretteki ceza
yurdu.
cem-i ezdat:
zıtları bir araya
toplama, birleştirme.
cennet:
sonsuz mutluluk yur-
du, en büyük mükâfat.
derecat:
basamaklar, merte-
beler.
elem:
acı.
ger:
eğer.
hakaik:
gerçekler.
halk-ı ezdat:
zıtları yaratma.
Hallâk-ı lemyezel:
sonu ol-
mayan yaratıcı Allah.
hararet:
ısı.
haşmet:
görkemlilik, ihtişam.
hikmet:
yüksek bilgi; akıl, söz
ve hareketteki uygunluk.
hüsün:
güzellik.
ihrak:
yakma.
iktidar:
hükmetme gücü.
illet:
sebep ve vasıta olmak.
kadîr-i lâyezal:
gücüne kud-
retine baş ve son olmayan Al-
lah.
kâinat:
evren, yaratılan her
şey.
kubuh:
çirkinlik.
kudret:
Allah’ın her şeye gücü
yetmesi.
kudret-i ilâhî:
Allah’ın sonsuz
kudreti.
lâzıme-i zatî:
zatının gereği.
lezzet:
tatlılık; haz, tat, zevk,
keyif.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 691 |
l
emaaT