Cehil Mecazı Eline Alsa Hakikat Yapar
İlmin elinden eğer cehlin eline düşse mecaz, eder inkılâp
hakikate; hem açar hurafata kapılar.
küçüklüğümde gördüm ki, hasfolmuştu kamer; sordum
ben validemden: dedi, “Yılan yutmuştur.” dedim,
“neden görünür?”
dedi, “orada yılanlar böyle nimşeffaf olur.” İşte böyle bir
mecaz, hakikat zannedilmiş. Medar-ı şems ve kamer,
tekatu noktaları olan re’s ve zenepte arzın haylûletiyle,
bir emr-i İlâhî ile münhasıf olur kamer.
İki kavs-i mevhume tinnîn yâd edilmiş, hayalî bir teşbihle
isim müsemma olmuş. tinnîn ise yılandır.
• • •
Mübalâğa Zemm-i Zımnîdir
Hangi şeyi vasfetsen, olduğu gibi vasfet. Methin mübalâ-
ğası bence zemm-i zımnîdir.
İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir...
• • •
zenep:
kuyruk.
arz:
dünya küresi.
cehil:
bilgisizlik, cehalet, cahil-
lik.
eğer:
şayet.
emr-i ilâhî:
Allah’ın emri.
hakikat:
gerçek.
hasf (husuf):
ay tutulması.
hayalî:
hayale ait.
haylûlet:
araya girip engel ol-
ma.
hurafat:
boş ve batıl inanç ve
düşünceler.
ihsan:
iyilik yapma ve bağış
yapma.
ihsan-ı ilâhî:
Allah vergisi.
inkılâp:
değişim, dönüşüm.
isim:
ad, ünvan.
kamer:
ay.
kavs-i mevhume:
hayalî yay,
yörünge.
mecaz:
gerçek anlamı dışında
başka manayı anlatma.
medar-ı şems ve kamer:
gü-
neş ve ayın yörüngesi.
medih:
övgü.
mübalâğa:
abartma.
münhasıf:
tutulma.
müsemma:
isimlendirilen, asıl
olan, ismin verildiği şey.
nimşeffaf:
yarı saydam, içini
gösteren.
re’s:
baş.
tekatu:
kesişme, kesme, ça-
tışma.
teşbih:
benzetme.
tinnîn:
iki büyük yılan.
valide:
anne.
vasfetmek:
nitelemek, özelli-
ğini ifade etmek.
yâd edilme:
anılma, isimlendi-
rilme.
zan:
araştırmaya dayanma-
yan tahminî bilgi.
zemm-i zımnî:
gizli olarak kı-
nama, ayıplama, alay etme.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 681 |
l
emaaT