Bu sırdandır, deha a’mâ-i asam, hüda semî-i basîr. de-
hanın nazarında, zemindeki nimetler, sahipsiz ganimet-
tir;
Minnetsiz gasp ve sirkat, tabiattan koparmak, canavarca
his verir. Hüdanın nazarında, zeminin sinesinde, kâ-
inatın yüzünde
serpilmiş olan niam, rahmetin semeratı, her nimetin al-
tında, bir yed-i muhsin görür, şükran ile öptürür.
Bunu da inkâr etmem: Medeniyette vardır, mehasin-i ke-
sîre. lâkin onlar değildir, ne nasraniyet malı, ne Av-
rupa icadı,
ne şu asrın sanatı. Belki umum malıdır. telâhuk-i efkâr-
dan, semavî şerayiden, hem hacat-ı fıtrîden, hususî şer-
i Ahmedî,
İslâmî inkılâptan, neş’et eden bir maldır; kimse temellük
etmez. Misalîler meclisi, o meclisin reisi tekrar sordu,
hem dedi:
“Musibet olur her dem, hıyanet neticesi, mükâfatın sebe-
bi. ey şu asrın adamı! kader bir sille vurdu, kazaya da
çarptırdı.
“Hangi ef’alinizle kazaya, hem kadere şöyle fetva verdi-
niz ki, kaza-i İlâhî musibetle hükmetti, sizleri hırpaladı?
“Hata-i ekseriyet olur sebep daima musibet-i ammeye.”
dedim: Beşerin dalâlet-i fikrîsi, nemrudâne inadı,
a’mâ-i asam:
kör ve sağır.
asır:
yüzyıl.
belki:
kesinlikle, bilakis.
beşer:
insan, insanlık, âdemoğlu.
daima:
devamlı.
dalâlet-i fikrî:
fikir bozukluğu,
yanlış fikir ve kanaatler edinmek.
deha:
olağanüstü akıl ve zekâ.
dem:
an, vakit.
ef’al:
işler, fiiller.
fetva:
karar, dinî hüküm.
ganimet:
emeksiz kazanç, yağma,
savaşta elde edilen mal.
gasp:
zorla alınan mal, bir malın
üzerine oturma, haksız kazanç.
hacat-ı fıtrî:
yaratılışta insana ve-
rilen ihtiyaçlar.
hata-i ekseriyet:
çoğunluğun gü-
nahı ve hatası.
hıyanet:
ihanet, kötülük etme.
his:
duygu.
hususî:
bir şeye aid olan; herkese
âid olmayan.
hüda:
İlâhî kaynaklı hak yol ve
prensipleri; hak ve doğru olan yol.
hükmetmek:
karar vermek.
icat:
yapıcılık, yoktan yaratma.
inkâr:
red etmek.
inkılâp:
değişim, dönüşüm.
islâmî:
İslâm dinine mensub, İslâm
ile alâkalı.
kader:
her şeyin Allah’ın bilgisinde
olması.
kâinat:
evren, yaratılan her şey.
kaza:
kaderin hükmünü icrası, ola-
yın vuku bulması.
kaza-i ilâhî:
Allah’ın hükmünü uy-
gulamaya koyması.
lâkin:
ama, fakat.
meclis:
heyet.
medeniyet:
şehirlilik, toplumda
yaşama ve kurallara uygun dav-
ranma, uygarlık,.
mehasin-i kesire:
pek çok güzel-
likler.
minnet:
iyilik karşısında manevî
borçlu hissetme.
misalîler meclisi:
mevcut temsil-
cilerle olmayıp zihinde temsilen
oluşturulan meclis; mana âlemin-
de.
musibet:
belâ ve felâket.
musibet-i amme:
herkese isa-
bet eden felâket.
mükâfat:
ödül.
nasraniyet:
Hristiyanlık.
nazar:
bakış, fikir ve düşünce.
nemrudâne inat:
Nemrut’un
Hz. İbrahim’e gösterdiği inat
gibi inat.
neş’et:
doğma, ortaya çıkma,
kaynaklanma.
netice:
sonuç.
niam:
nimetler.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, ba-
ğış.
rahmet:
acıma, merhamet et-
me, iyilik ve ihsanda bulunma.
sanat:
işlemede ustalık.
sebep:
neden.
semavî:
semadan, İlâhî kay-
naktan gelen; İlâhî.
semerat:
meyveler, faydalar.
semî-i basîr:
işiten ve gören.
sır:
belirleyici özellik.
sille:
tokat.
sine:
göğüs.
sirkat:
çalma, hırsızlık.
şerayi:
Şeriatlar; Cenab-ı Hak-
kın hükümleri, emirleri, ka-
nunları.
şer-i ahmedî:
Peygamberimi-
zin getirdiği din ve Kur’ân’dan
çıkan İslâmiyet.
şükran:
teşekkür, minnettar-
lık.
telâhuk-i efkâr:
fikirlerin za-
man içinde birleşmesi, biriki-
mi.
temellük:
sahiplenme.
umum:
genel, bütün.
yed-i muhsin:
ihsan ve ikram
eden el.
zemin:
yeryüzü.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 678 |
Eski said dönEmi EsErlEri