Aksine ispat ister. Menfî ispat edilmez, butlan-ı zatîsiyle
ger müntefî olmazsa. ger adem-i delilse, caiz adem-i
kabuldür.
ger delil-i ademse, olur kabul-i adem. Birbiriyle mültebis,
hükümleri ayrıdır: biri şektir, biri inkârdır. İnkâra hak-
kın yoktur.
Bazen matlûp vahittir, delâili kesîrdir. Biri, hatta onu da
şüphe ile reddedilse, yine matlûp reddolmaz.
Bazen netice hak, delili batıl olur; zihinde onunla durur.
Madem netice haktır, delile ilişilmez.
• • •
Sevad-ı Azama İttiba Etmeli
(1)
ey talib-i selâmet! Hadis etmiş işaret: sevad-ı azama et
tebaiyet, refakat. emevîlik lâkayttı; kazandı! en ni-
hayet,
ekseriyet-i ümmet, dayandı ehl-i sünnet, oldu ehl-i ce-
maat. Alevilikte vardı azimet ve salâbet;
ekalliyette kaldı, bir kısmı en nihayet rafızîliğe dayandı.
İşte bir cây-ı dikkat!
• • •
Hakkı Bulduktan Sonra Ehak İçin İhtilâfı Çıkarma
ey talib-i hakikat! Madem hakta ittifak, ehakta ihtilâftır.
Bazen hak, ehaktan ehaktır. Hem de olur hasen, ah-
senden ahsen.
• • •
adem-i delil:
delilin olmaması, de-
lilsizlik.
adem-i kabul:
kabul etmeme.
ahsen:
daha iyi.
aksi:
tersi, karşıtı, zıddı.
alevilik:
Hz. Ali’ye hususî ilgi ile
ona taraftarlığı mezhep hâline ge-
tirmek.
azimet:
takva ile amel etmek. Al-
lah’ın emirlerini en mükemmel ve
eksiksiz yapmağa çalışmak.
batıl:
boş, hurafe, gerçeğe uyma-
yan, doğru ve haklı olmayan; din-
de yeri olmayan, dinî hükümlere
zıt.
bazen:
ara sıra.
butlan-ı zatî:
bir şeyin zatında bâ-
tıl, imkânsız olması.
caiz:
mümkün, olur, olabilir, geçer-
li.
cây-ı dikkat:
dikkate değer.
delâil:
deliller.
delil:
bir şeyi ispata yarayan belge.
delil-i adem:
yokluk delili, yoklu-
ğu gösterecek kanıt.
ehak:
en doğrusu, daha haklı.
Ehl-i Cemaat:
bir mezhebe bağlı
bir heyet teşkil eden ahali.
Ehl-i sünnet:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in (
ASM
) söz ve hare-
ketlerine şüphesiz, kat’î ve sağlam
delillerle uyan.
ekalliyet:
azlık, azınlık.
ekseriyet-i ümmet:
Müslümanla-
rın çoğunluğu.
Emevîlik:
Emevî Devletinin siyasî
yapısı.
ger:
eğer.
hadis:
Peygamberimizin sözleri, fi-
illeri ve kabulleri.
hak:
doğru, gerçek, hakikat; doğ-
ruluk.
hasen:
iyi.
hüküm:
bir konuda verilen karar.
ihtilâf:
ayrılığa düşme, bölünme.
ilişmek:
karışmak, rahat verme-
mek, müdahale etmek.
inkâr:
reddetmek.
ispat:
deliller ve şahitlerle gerçeği
ortaya koymak.
işaret:
delil, emare.
ittiba:
tâbi olma, itaat etme.
ittifak:
birlik, beraberlik.
kabul-i adem:
yokluğu kabul
etme.
kesîr:
çok.
lâkayt:
duyarsız, kayıtsız, ilgi-
siz.
madem:
durum böyle ise.
matlûp:
istenilen.
menfi:
nefyetme, yokluğu sa-
vunma; inkâr.
mültebis:
karıştıran, birbiri ile
iç içe olan.
müntefî:
intifa eden, sönen,
ortadan yok olan.
netice:
sonuç.
rafızî:
Şii mezhebinin bir kolu
ve bu koldan olanların inancı.
refakat:
birliktelik, beraberlik,
arkadaşlık.
salâbet:
hakta sebat etme,
sağlam duruş sergileme.
sevad-ı azam:
Müslümanların
ekseriyeti, çoğunluğu; insanla-
rın çoğunluğu.
şek:
kuşku, iki şey arasında
tercih yapamama.
talib-i hakikat:
hakikati iste-
yen, talip olan.
tebaiyet:
uyma, tabi olma, ita-
at.
vahit:
bir tek.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 688 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.