Belki terk-i âdetten tevellüt eden bir maraz, bir illet geldi,
vurdu onu, rızkı da var iken öldürdü.
(1)
n
¿ƒo
©p
LGn
Q p
¬ r
«n
dp
G És
fp
Gn
h! És
fp
G
• • •
Âkilüllâhm Hayvanların Helâl Rızkı
(2)
Her şeyde bir hikmet ve nizam caridir, hem saridir; tesa-
düf yoktur da. görünür o, hikmet-i İlâhî, inayetli niza-
ma.
Hayvandaki vahşîler kısmından âkilüllâhm sınıfına, ihsan
etti yabanî hayvanların hadsiz cenazeleri, etti onlara
kısmet, davet etti taama.
onlara sevk eyledi. Bunlar dahi hem zemin yüzünü te-
mizlerler, hem rızkını bulurlar. o helâldir onlara, düş-
mezlerse harama.
onlara haram olur şu mezheb-i hayatta bir zîhayatı ye-
mek, yemek için öldürmek. Her bir zaman her günde
fillerden tâ hevama,
Yabanî hayvanların milyonlar, milyarların cenazeler veri-
yor, meydanda da görünmez. İşte bir cây-ı dikkat, bak
hikmet ve nizama.
o kudret-i fâtıra, o hikmet-i bâhire, bir ihtiyacı vermiş
hayvana, hem beşere. Açlıkla ihtiyacı yapmış yular on-
lara, takmış başa licâme.
âkilüllâhm:
etobur, et yiyici.
belki:
kesinlikle, bilakis.
beşer:
insan.
cari:
geçerli.
cây-ı dikkat:
dikkat çekici; dikka-
te değer.
cenaze:
ölü beden.
davet:
bir şeyi kabul etmeye ça-
ğırma.
hadsiz:
çok, sınırsız.
haram:
hakkı olmayan şey, dinin
yasakladığı şeyler.
helâl:
Allah’ın izin verdiği şey; din
bakımından günah olmayan şey;
yasak olmayan; temiz, yenilebilir,
kullanılabilir; İslâmî ölçüler içinde
kazanılmış.
hevam:
küçük hayvan, böcek.
hikmet:
yüksek maksat ve gaye-
ler.
hikmet-i bâhire:
belirli, apaçık
hikmet.
hikmet-i ilâhî:
Allah’ın bir faydayı,
maslahatı gözetmesi.
ihsan:
iyilik yapma ve bağış
yapma.
illet:
hastalık, sebep, vasıta.
inayet:
yardım, iyilik, İlâhî lü-
tuf.
kısmet:
nasip, kader, kazanç;
hisse.
kudret-i fâtıra:
harika üstün
sanatıyla yaratan Allah’ın gü-
cü.
licâme:
dizgin, gem.
maraz:
hastalık.
meydan:
ortalık yer.
mezheb-i hayat:
hayat tarzı;
hayatın gerektirdiği esaslar
çerçevesi.
nizam:
düzen.
rızık:
Allah tarafından her canlı
için ayrılmış nimet.
sari:
yaygın.
sevk:
yöneltme.
sınıf:
tür.
taam:
yiyecek.
terk-i âdet:
alışkanlığın bıra-
kılması.
tesadüf:
rastlantı.
tevellüt:
ortaya çıkma, doğ-
ma.
vahşî:
yırtıcı, ehil olmayan.
yabanî:
vahşî; evcil olmayan,
insana alışmamış olan.
zemin:
yer.
zîhayat:
canlı.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 698 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz. (Bakara Suresi: 156.)
2.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.