Bir zaman bir hayvanı gördüm. Bîçare, bir deri bir kemik;
yavrular getirdi. Muktedir valide bir kemik bulamazdı.
Âciz yavrulara, sekiz musluğunda akar bir lâtif rızık geldi,
beslettirdi. Mugaddi bir madde kudretten verildi.
o zaman rahm-ı maderde sakindi, ez’aftı, a’cezdi, rızkı
da ahsendi, ekmeldi. geldi de dünyaya âcizdi, zaifti,
rızkı da kâmildi, hasendi. Bir parça büyüdü, ihtiyârı gel-
di; zahmete de çattı. İktidarı yoktu; ebeveyn şefkati
muini edildi.
İhtiyâr-iktidar beraber geldiği bir zaman, ipi boğaza do-
landı, kendisi kendine bıraktı. o vakit ihtiyâr, nereye
ilişti; karıştı!
İhtiyâr girmedi mideye, bedene; makine işledi, nizamı
bozmadı. Hanede, beldede işledi, çalıştı;
nizamı bozuldu, noksan da bıraktı. İhtiyâr daimî demeli:
(1)
…/q
ón
L »/
a m
¥r
Rp
Q »/
a Én
æ°p
ùo
Ør
fn
G '
‹p
G Én
æ`r
?p
µn
J n
’ Én
æ s
`Hn
Q
!
İktidar demeli daimî:
(2)
…/
Or
ƒn
Yn
h ?/
Fr
ón
H ?/
a n
?r
«n
?n
Y o
âr
?s
cn
ƒn
J »/q
Hn
QÉn
j
Hayvanın rızkı da, hayatı kadardır nazar-ı kudrette
mevki-i kıymeti.
nasıl ki o kudret, âdeta bahane buluyor, hayatı veriyor;
öyle de, rızkını önünde halk eder, serpiyor.
güya ki kudret çalışır, hummalı bir faaliyetle âlem-i me-
vatı âlem-i hayata, kesifi lâtife kalb ve tebdil eder.
a’cez:
en âciz, en güçsüz.
âciz:
güçsüz.
âdeta:
sanki.
ahsen:
daha iyi.
âlem-i hayat:
diriler, canlılar dün-
yası.
âlem-i mevat:
ölüler dünyası.
bahane:
sebep, vesile.
belde:
bulunulan yer, mahal.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
dâhilinde:
içinde.
daimî:
sürekli.
ebeveyn:
anne-baba.
ekmel:
mükemmel.
ez’af:
en zayıf.
faaliyet:
çalışma, hareket, hare-
ketlilik.
güya:
sanki.
halk etmek:
yaratmak.
hane:
ev.
hasen:
iyi.
hayvanı:
canlı.
hummalı:
başka bir şeye meydan
vermeyecek kadar gayretli.
husus:
konu.
ihtiyâr:
seçme.
iktidar:
hükmetme gücü.
kalb ve tebdil etmek:
değiş-
tirmek ve dönüştürmek.
kâmil:
mükemmel.
kesif:
katı, yoğun.
kıymet:
değer.
kudret:
Allah’ın her şeye gücü
yetmesi.
lâtif:
güzel, hoş, ruh ve zevk
okşayan ince güzelliğe sahip.
mevki:
yer, makam.
mugaddi:
gıdalandırıcı, besle-
yici, hoş.
muin:
yardımcı, himaye edici.
muktedir:
güçlü.
nazar-ı kudret:
Allah’ın kud-
reti yanında, nazarında.
nefis:
kendi şahsı.
nizam:
düzen.
rahm-ı mader:
anne rahmi.
rızık:
Allah tarafından her canlı
için ayılmış nimet.
sakin:
duran, yerleşmiş olan.
şefkat:
acıyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karşılıksız
merhamet; karşılıksız yardım
etme.
tevekkül:
Allah’a güvenme,
itimat.
vakit:
zaman.
valide:
anne.
zahmet:
sıkıntı.
zaif:
kuvvetsiz, dermansız.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 696 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Ey Rabbimiz, çalışmamız dâhilindeki rızık hususunda bizi nefsimizin eline bırakma!
2.
Ey Rabbim, rızkımın gelmesi hususunda önce de sonra da sana tevekkül ettim.