Firavunâne gururu şişti, şişti zeminde, yetişti semavata.
Hem de dokundu hassas sırr-ı hilkate. semavattan in-
dirdi.
tufan, taun misali, şu harbin zelzelesi, gâvura yapıştırdı
semavî bir silleyi. demek ki şu musibet, bütün beşer
musibetiydi.
nev’en umuma şamil, bir müşterek sebebi, maddiyyun-
luktan gelen dalâlet fikri idi; hürriyet-i hayvanî, heva-
nın istibdadı.
Hissemizin sebebi, erkân-ı İslâmîde ihmal ve terkimizdi.
zira Hâlık teâlâ yirmi dört saatten bir saati istedi.
Beş vakit namaz için, yalnız o saati, bizden yine bizim için
emretti, hem istedi. tembellikle terk ettik, gafletle ih-
mal oldu.
Şöyle de ceza gördük: Beş senede, yirmi dört saatte dai-
ma talim ve meşakkatle tahrik ve koşturmakla bir nevi
namaz kıldırdı.
Hem, senede yalnız bir ay oruç için, nefsimizden istedi;
nefsimize acıdık. kefareten beş sene cebren oruç tut-
turdu.
kendi verdiği malından, kırkından, ya onundan birini ze-
kât istedi; Buhl ile, hem zulmettik, haramı karıştırdık,
ihtiyârla vermedikti.
o da bizden aldırdı müterakim zekâtı; haramdan da kur-
tardı. Amel, cins-i cezadır; ceza, cins-i ameldir. salih
amel ikiydi:
maddiyyunluk:
maddeye tapar-
casına değer verme düşüncesi.
meşakkat:
sıkıntı, zahmet.
misal:
örnek, benzer.
musibet:
belâ ve felâket.
müşterek:
ortak.
müterakim:
biriken.
nefis:
insanın maddî, bedeni yönü;
insanın kendisi.
nev’en:
tür olarak, cins olarak.
nevi:
tür, çeşit.
salih:
hayırlı, iyi.
semavat:
semalar, gökler.
semavî:
semadan, İlâhî kaynaktan
gelen; İlâhî.
sırr-ı hilkat:
yaratılış sırrı, yaratıl-
ma amacı.
sille:
tokat.
şamil:
kapsamlı.
tahrik:
harekete geçirme.
talim:
öğrenme, eğitim; idman.
taun:
salgın ölümcül hastalık gibi
felâketler.
tufan:
su baskını.
umum:
genel.
vakit:
zaman.
zekât:
malın kırkta birinden fakire
verme.
zemin:
yeryüzü.
zira:
çünkü.
zulmetmek:
haksızlık yapmak.
amel:
sevap ve günah olan fiil-
ler.
beşer:
insan, insanlık, âde-
moğlu.
buhl:
cimrilik.
cebren:
zorla, ister-istemez.
ceza:
cinayetin ve suçun karşı-
lığı.
cins-i amel:
amelin şekli, çeşi-
di.
cins-i ceza:
cezanın şekli, çeşi-
di.
daima:
devamlı.
dalâlet:
iman ve İslâm’dan ay-
rılma; sapkınlık, doğru ve hak
yoldan ayrılma.
erkân-ı islâmî:
İslâm’ın şartlar
olan beş temel şart.
Firavunâne gurur:
gururu yü-
zünden Allah’ı inkâr edip ken-
dini ilâh ilân eden Firavuna
benzer büyüklük taslama.
gaflet:
nefsine ve heveslerine
uyarak Allah’ı ve emirlerini
unutma.
gâvur:
dinsiz kimse; Müslü-
man olmayan kimse; merha-
metsiz, acımasız.
Hâlık-ı Teâlâ:
Yüce Yaratıcı.
haram:
dinin yasakladığı şey-
ler.
harb:
savaş; I. Dünya Savaşı.
hassas:
ince.
heva:
nefsin arzu ve istekleri.
hisse:
pay.
hürriyet-i hayvanî:
hayvanlar
gibi kural tanımaz bir özgür-
lük.
ihmal:
önemsememe, görevi
umursamama ve yapmama.
ihtiyâr:
irade, istek.
istibdat:
zulüm ve zorla hük-
metme, baskı.
kefareten:
günaha karşılık ce-
za olarak.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 679 |
l
emaaT