ruha lâzım surette tenevvür ve tekâmül. kitlelerin içinde
cihetülvahdeti de tart eder unsuriyet, hem de menfi
milliyet.
Hem onların yerine rabıta-i dindir, nispet-i vatanîdir, alâ-
ka-i sınıfîdir uhuvvet-i imanî. Şu rabıtanın şe’nidir, sa-
mimî bir uhuvvet,
Umumî bir selâmet. Hariç etse tecavüz, o da eder teda-
fü. İşte şimdi anladın, sırrı nedir ki küsmüş, almadı me-
deniyet.
Şimdiye kadar İslâmlar ihtiyârıyla girmemiş. Şu medeni-
yet-i hâzıra onlara yaramamış. Hem de onlara vurmuş
müthiş kayd-ı esaret.
Belki nev-i beşere tiryak iken zehir olmuş. Yüzde sekse-
nini atmış meşakkat ve şekavet. Yüzde onu çıkarmış
müzahref bir saadet.
diğer onu bırakmış beyne beyne bîrahat. zalim ekallin
olmuş, gelen rıbh-ı ticaret. lâkin, saadet odur: külle ola
saadet.
lâakal ekseriyete olsa medar-ı necat. nev-i beşere rahmet
nazil olan şu kur’ân, ancak kabul ediyor bir tarz-ı me-
deniyet:
Umuma, ya eksere verirse bir saadet. Şimdiki tarz-ı hâ-
zır, heves serbest olmuştur, heva da hür olmuştur. Hay-
vanî bir hürriyet.
alâka-i sınıfî:
sınıf, meslek ilgisi.
belki:
kesinlikle, bilakis.
beyne beyne:
ne iyi ne kötü, ikisi-
nin arası; şöyle böyle.
bîrahat:
rahatsız.
cihetülvahdet:
birleştiren, birlik
yönü.
ekal:
azınlık.
ekser:
çoğunluk.
ekseriyet:
çoğunluk.
hariç:
dışarısı, yabancı ülke.
hayvanî:
hayvana ait olan.
heva:
nefsin arzu ve istekleri.
heves:
istek, arzu; gelip geçici is-
tek; nefsin hoşuna giden istek; akıl
dışı istek; zevk, eğlence.
hürriyet:
özgürlük.
ihtiyâr:
seçme, tercih.
kayd-ı esaret:
esaret zinciri, köle-
lik bağı.
kitle:
topluluk, toplum.
kur’ân:
Allah’ın kelâmı.
küll:
bütün, genel.
lâakal:
en az.
lâkin:
ama, fakat.
lâzım:
gerek, gerekli.
medar-ı necat:
kurtuluş sebebi.
medeniyet:
şehirlilik, toplumda
yaşama ve kurallara uygun dav-
ranma, uygarlık,.
medeniyet-i hâzıra:
Batı medeni-
yeti; günümüz medeniyeti, top-
lum hayatı.
menfi milliyet:
milletini sevme
duygusunu yanlış değerlendirme,
ırkçılık.
meşakkat:
sıkıntı, zahmet.
müthiş:
dehşete düşüren.
müzahref:
sahte yaldızlı süs.
nazil:
Allah katından gelen, inen.
nev-i beşer:
insan türü, insanlık.
nispet-i vatanî:
vatandaşlık bağı.
rabıta:
ilgi, bağ.
rabıta-i din:
din bağı, dinin bir-
leştirici yönü.
rahmet:
acıma, merhamet et-
me, iyilik ve ihsanda bulunma.
rıbh-ı ticaret:
ticaretten gelen
kâr.
ruh:
can, hayat ve duygular-
dan oluşan canlının manevî
yönü.
saadet:
mutluluk.
samimî:
yakın, sıcak.
selâmet:
dert ve sıkıntılardan
kurtuluş, esenlik.
serbest:
başıboş, hiçbir kayda
bağlı olmayan.
sır:
gizem, anlamakta, açıkla-
makta aklın âciz kaldığı şey.
suret:
tarz, yol, şekil. biçim.
şe’n:
özellik, belirleyici nitelik.
şekavet:
mutsuzluk, sızlanma
ve sıkıntı.
tard:
kovma, sürme, çıkarma.
tarz-ı hâzır:
günümüzdeki du-
rum.
tarz-ı medeniyet:
uygarlık
şekli.
tecavüz:
haddini aşma, saldır-
ma.
tedafü:
itişme, kakışma.
tekâmül:
ilerleme, yükselme.
tenevvür:
aydınlanma, nur-
lanma.
tiryak:
ilâç.
uhuvvet:
kardeşlik.
uhuvvet-i imanî:
imanın sağ-
ladığı kardeşlik.
umum:
genel, bütün.
umumî:
herkesi ilgilendiren.
unsuriyet:
ırkçılık.
zalim:
zulmeden.
zehir:
öldürücü madde.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 674 |
Eski said dönEmi EsErlEri