Melâike Bir Ümmettir; Şeriat-ı Fıtriye ile Memurdur
Şeriat-ı İlâhî ikidir, hem iki sıfattan gelmiş; iki insan mu-
hatap, hem de mükellef olmuş. sıfat-ı iradeden gelen
şer-i tekvinî,
İnsan-ı ekber olan âlemin ahvalini, hem de harekâtını –ki
ihtiyârî değil– tanzim eden şer’dir. o meşiet-i rabba-
nî,
Yanlış bir ıstılahla “tabiat” da denilir. sıfat-ı kelâmından
gelen şeriat ise, âlem-i asgar olan insanın ef’alini,
ki ihtiyârî olmuş, tanzim eden şer’dir. İki şer’ bir yerde
bazen eder içtima. Melâike-i İlâhî, bir ümmet-i azîme,
hem bir cünd-i sübhanî;
Birinci şer’e olmuş hamele-i mümtesil, amele-i mümes-
sil. Hem onlardan bir kısmı ibad-ı müsebbihtir; bir kıs-
mı da müstağrak, arşın mukarrebîni.
• • •
Madde Rikkat Peyda Ettikçe Hayat Şiddet Peyda Eder
Hayat asıl, esastır; madde ona tâbidir, hem de onunla ka-
imdir. Bir hurdebinî huveyn havâss-ı hamsesiyle insa-
nın havâssını
Muvazene edersen görürsün: İnsan ondan ne derece bü-
yükse, havâssı o derece onunkinden aşağı. o huveyne
işitir kardeşinin sesini,
ahval:
hâller.
âlem:
dünya, varlık sınıflarının her
biri.
âlem-i asgar:
en küçük âlem, en
küçük dünya.
amele-i mümessil:
temsilci hüvi-
yetiyle iş yapan.
asıl:
esas, temel.
bazen:
ara sıra.
cünd-i sübhanî:
Allah’ın askerleri.
derece:
mertebe.
ef’al:
işler, fiiller.
esas:
temel prensip.
hamele-i mümtesil:
yerine getir-
mek için samimiyetle sarılan gay-
ret eden taşıyıcı, yüklenici.
harekât:
hareketler.
havâs:
duyular, duygular.
havâss-ı hamse:
beş duyu.
hurdebinî:
mikroskobik.
huveyn(e):
hayvancık, mikroorga-
nizma, en küçük canlı.
ıstılah:
kavram, kelimeye yükle-
nen özel anlam.
ibad-ı müsebbih:
Allah’ı tesbih
eden, işlerini öven kullar.
içtima:
toplanma, bir araya gelme.
ihtiyârî:
tercihle ilgili, seçme öz-
gürlüğü ile ilgili.
insan-ı ekber:
en büyük insan.
kaim:
ayakta duran, var olmaya
devam eden.
madde:
unsurlar.
melâike:
melekler.
melâike-i ilâhî:
Allah’ın me-
lekleri.
meşiet-i rabbanî:
Allah’ın di-
lemesi, istemesi.
muhatap:
kendisiyle konuşu-
lan kişi.
mukarrebîn:
Allah’a manen
yakın melekler.
muvazene:
kıyaslayarak de-
ğerlendirme, ölçü, karşılaştır-
ma.
mükellef:
bir sorumluluk altı-
na giren, yükümlü kişi.
müstağrak:
içinde boğulmuş,
kendinden geçmiş.
peyda:
meydanda, açıkta,
açık, aşikâr.
rikkat peyda etmek:
incel-
mek, maddîlikten manevîliğe
doğru gitmek.
sıfat:
hâl, keyfiyet, nitelik.
sıfat-ı irade:
Allah’ın bir şeyi
dileme, isteme sıfatı; Mürîd.
sıfat-ı kelâm:
Allah’ın konuş-
ma sıfatı.
şer’:
Allah’ın emri, İlâhî emir.
şer-i tekvinî:
kâinatla, kâina-
tın yaratılışı ile ilgili kanunlar;
tabiatta kanunları.
şeriat:
kanun, dinî hükümler,
toplumu ilgilendiren dini hü-
kümler, kurallar.
şeriat-ı fıtriye:
Allah’ın irade
sıfatından gelen ve kâinata
koyduğu yaratılış kanunları.
şeriat-ı ilâhî:
Allah’ın koymuş
olduğu kanun, nizam, şeriat.
tâbi:
uyan, bağlı.
tabiat:
madde âlemi, varlıklar.
tanzim:
düzenleme.
ümmet:
millet.
ümmet-i azîme:
çok büyük
millet, çok büyük topluluk,
ümmet.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 714 |
Eski said dönEmi EsErlEri