İkisi birer şevki de verir. o yabanî edebin verdiği bir şevk
ile nefis düşer heyecana, heves olur münbasit; ruha fe-
rah veremez.
kur’ân’ın şevki ise, ruh düşer heyecana, şevk-i maâlî ve-
rir. İşte bu sırra binaen, şeriat-ı Ahmediye (
AsM
) lehvi-
yatı istemez.
Bazı alât-ı lehvi tahrim edip, bir kısmı helâl diye izin ve-
rip; demek hüzn-i kur’ânî veya şevk-i tenzilî veren alet
zarar vermez.
eğer hüzn-i yetimî veya şevk-i nefsanî verse, alet haram-
dır. değişir eşhasa göre; herkes birbirine benzemez.
• • •
Tarz-ı Nazar İkidir: Biri Zulmettir, Diğeri Ziyadar
(1)
tarz-ı nazar ikidir, tetkik iki çeşittir. Biri gittikçe –nurun
alâ nur– tenevvür eder; diğeri de gittikçe şübehatta bo-
ğulur, zihni olur zulmettar.
Meselâ: tatlı, leziz bir su var. onun da menbaı var. o
menbadan ise, binler cedavili var. Şubeleri çok yerler-
de dolaşır. Bazen ecza-i murdar,
onunla bulaşır. İşte eğer bir adam, o menbaı da gördü,
onun suyunu tattı, tatlılığı anladı, bir his ile de bildi şu-
ubatta ittisal var.
sonra hangi cetvele yahut hangi bir fer’e birden bire rast
gelse, en edna bir emare tatlılığına dair onu eder tes-
limkâr.
alât-ı lehiv:
zevk ve eğlence alet-
leri.
alet:
araç, vasıta.
bazen:
ara sıra.
binaen:
buna dayanarak.
cedavil:
cedveller, su arkları.
cetvel:
su arkı.
dair:
ait.
ecza-i murdar:
pis, kirli, iğrenç
parçalar, kısımlar.
edeb:
edebiyat.
edna:
basit, küçük.
eğer:
şayet.
emare:
belirti, işaret.
eşhas:
şahıslar, bireyler, fertler.
fer’:
şube, kol; ikinci derecede
olan; dal budak.
ferah:
rahatlık, genişlik.
helâl:
Allah’ın izin verdiği şey; din
bakımından günah olmayan şey;
yasak olmayan; temiz, yenilebilir,
kullanılabilir; İslâmî ölçüler içinde
kazanılmış.
heves:
istek, arzu; gelip geçici is-
tek; nefsin hoşuna giden istek; akıl
dışı istek; zevk, eğlence.
his:
duygu.
hüzn-i kur’ânî:
Kur’ân’ın verdiği
kudsî hüzün.
hüzn-i yetimî:
terk edilmişlik,
kimsesizlik üzüntüsü.
ittisal:
bitişme, birleşme; birbirine
dokunma, yakınlık, temas.
lehviyat:
nefsi azdıran oyun ve
eğlenceler; faydasız boş işler.
leziz:
lezzetli.
menba:
kaynak, pınar.
münbasit:
yayılma, genişle-
me.
nefis:
insanın maddî, bedeni
yönü.
nurun alâ nur:
nur üstüne
nur.
rast gelme:
karşılaşma.
ruh:
can, hayat ve duygular-
dan oluşan canlının manevî
yönü.
sır:
püf noktası, incelik.
şeriat-ı ahmediye:
Peygam-
berimizin insanlığa getirdiği
din, İslâmiyet.
şevk:
gayret, heyecan.
şevk-i maâlî:
yüksek gayret.
şevk-i nefsanî:
nefse ait şevk;
nefsin hoşuna giden tahrik
edici şeyler.
şevk-i tenzil:
dine ait, ahirete
yönelik gayret.
şube:
dal.
şuubat:
şubeler, kısımlar, bö-
lümler.
şübehat:
şüpheler.
tahrim:
yasaklama.
tarz-ı nazar:
bakış açısı, bakış
şekli.
tenevvür:
aydınlanma, nur-
lanma.
teslimkâr:
teslim olan.
tetkik:
araştırma.
yabanî:
ilkel, vahşî, kaba.
ziyadar:
ışıklı.
zulmet:
karanlık.
zulmettar:
zulmetli, karanlıklı.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 730 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.