Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 736

İşte şimdi biz geldik şu âlem-i vücuda, o sahra-i haile. gö-
zümüz de açıldı, şeş cihette biz baktık. evvel istitafkâ-
râne önümüze bakarız.
lâkin beliyyeler, elemler, önümüzde düşmanlar gibi te-
hacüm eder. ondan korktuk, çekindik. sağa sola, ana-
sır-ı tabâyie bakarız, ondan medet bekleriz.
lâkin biz görüyoruz ki, onların kalbleri kasiye, merha-
metsiz. dişlerini bilerler, hiddetli de bakarlar. ne naz
dinler, ne niyaz.
Muztar adamlar gibi, me’yusâne, nazarı yukarıya kaldır-
dık. Hem istimdatkârâne, ecram-ı ulviyeye bakarız; pek
dehşetli tehditkâr da görürüz.
güya birer gülle, bomba olmuşlar, yuvalardan çıkmışlar,
hem etraf-ı fezada pek sür’atli geçerler. Her nasılsa ki
onlar birbirine dokunmaz.
ger birisi yolunu kazara bir şaşırtsa, eliyazübillâh, şu
âlem-i şahadet ödü de patlayacak. tesadüfe bağlıdır;
bundan dahi hayır gelmez.
Me’yusâne nazarı o cihetten çevirdik, elîm hayrete düş-
tük. Başımız da eğildi, sinemizde saklandık. nefsimize
bakarız, mütalâa ederiz.
İşte işitiyoruz: zavallı nefsimizden binlerle hacetlerin say-
haları geliyor, binlerle fâkatlerin eninleri çıkıyor. tesel-
liyi beklerken tevahhuş ediyoruz.
âlem-i şahadet:
görünen madde
âlemi.
âlem-i vücut:
varlık dünyası.
anasır-ı tabâyi:
tabiatta bulunan
unsurlar, dağlar, taşlar ve varlıklar.
beliyyeler:
belâ ve musibetler.
cihet:
yön, taraf.
dehşetli:
korkunç.
ecram-ı ulviye:
gökteki cisimler,
gezegenler, yıldızlar.
elemler:
acı ve üzüntü.
elîm:
acı ve üzüntü verici.
eliyazübillâh:
Allah korusun.
enin:
inleme, sızlama.
etraf-ı feza:
gök yüzü, uzayın
çevresi.
evvel:
birinci, önceki.
fâkat:
yoksulluk, fakirlik, ihti-
yaç.
ger:
eğer.
gülle:
top mermisi.
güya:
sanki.
hacet:
ihtiyaç duyulan şey.
hayır:
iyi ve faydalı olan şey.
hayret:
şaşkınlık.
hiddetli:
kızgın.
istimdatkârâne:
yardım ister
şekilde.
istitafkârâne:
merhamet iste-
yene yakışır şekilde.
kasiye:
katı, sert.
kazara:
anîden, birden bire,
bir kaza sonucu.
lâkin:
ama, fakat.
me’yusâne:
ümitsizce.
medet:
imdat, yardım isteme.
merhametsiz:
acımasız.
muztar:
zorda kalma, çaresiz.
mütalâa:
etraflıca inceleme.
naz:
cilve.
nazar:
göz, bakış.
nefis:
insanın maddî, bedeni
yönü.
niyaz:
yalvarma.
sahra-i hail:
boş, ürperten çöl.
sayha:
yüksek ses.
sine:
göğüs.
sür’atli:
hızlı.
şeş:
altı.
tehacüm:
hücum etme.
tehditkâr:
tehdit edici, korku-
tucu.
tesadüf:
rastlantı.
teselli:
ferahlandırma, üzüntü
giderme, avunma.
tevahhuş:
korkutma.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 736 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1...,726,727,728,729,730,731,732,733,734,735 737,738,739,740,741,742,743,744,745,746,...790
Powered by FlippingBook